Biz niye böyleyiz acaba? “İnsan ol buraya izmarit ve çöp atma!” panosunu görüp gözlerinizi deviriyor olabilirsiniz ama işin komik kısmı panonun hemen altının çöp ve izmarit dolu olması. Demek ki uyarı yazısı astıracak kadar insanlıktan çıkmışız! Gerçekten, bir pankart ya da tabela olmasa nasıl bir manzarayla karşılaşacağız? Herhalde bazı insanlar, “çöp atmak benim doğaya katkım, karıncalar toplayacak” diye düşünüyor. Tıpkı yere çöp atanları uyaranları "Çöpçüler işsiz mi kalsın?" diye aklı evvellik ve pişkinlikle püskürttüğümüz gibi... Oysa doğa bu işlerde oldukça disiplinli. Mesela tavşan asla ormanda poşet bırakmaz, kediler dışkılarını bile gömer, ağaçlar ise yapraklarını dökerken etrafa karışık plastikler saçmaz. Çoğu bitki ve hayvan, kendi yaşam alanlarını kirletmeye hiç niyetlenmez. Onlar bu işin estetiğini ve düzenini içgüdüsel olarak bilir. İnsan olarak bizler ise, uyarı panolarına rağmen hâlâ doğayı çöplük sanıyoruz. Acaba doğa ile aramızdaki bu farkı bir gün kapatabil...
Writers, apparently, are a curious species who cannot lift a pen without a steaming cup of coffee within reach and a cat draped dramatically across their keyboard. One would think inspiration arrives only after the feline has shed a respectable amount of fur on the manuscript, and the coffee has reached just the right degree of lukewarm despair. This image, peddled with such persistence, has hardened into an archetype, as though the muses themselves refuse to visit unless one lives in a small apartment filled with half-finished notebooks, chipped mugs, and paw prints on the margins. The truth, of course, is that creativity has never cared much for props. It does not require a cat, a cafetière, or a particular brand of melancholy. Yet people cling to these tropes with admirable devotion, as if genuine imagination might dissolve in their absence. Perhaps it is comforting to believe that genius can be coaxed into existence by adopting the right accessories. But reducing creativity to a l...