Ana içeriğe atla

Var mısın? Doğan Cüceloğlu

 


Doğan Cüceloğlu

    Söyleşi: Deniz Bayramoğlu 

Kronik Yayınları

    Ocak 2021, İstanbul 


Doğan Cüceloğlu'nun vefatından az önce yayınlanan bu kitap söyleşi olarak soru cevap biçiminde ilerliyor. 


"İnsanın beş boyutu kitabın temel kavramlarından biri. Doğan Hoca bu boyutları biyolojik, psikolojik, bilişsel, toplumsal ve manevi (aşkınlık-transandantal) boyutlar olarak tanımlıyor ve hem bireysel hem toplumsal olarak sağlıklı ve "bütün" bir insanın tüm boyutları dikkate alan bir yapı ile mümkün olacağını söylüyor.

Peki bu beş boyutu da tatmin edecek, gelişim odaklı değerler kültürü temelinde yükselen bir yapıyı nasıl inşa edebiliriz? Bunun yanıtı da ilişkinin altı boyutunda gizli...

- Seni önemsiyorum.

- Seni olduğun gibi kabul ediyorum.

- Sana tekliğin içinde değer veriyorum, eşin benzerin yok ve ben bunun farkındayım.

- Sen muhteşem bir potansiyelsin, istediğin şeyi öğrenip yapabilecek gücünün olduğunun farkındayım.

- Sana emek ve zaman vermek istiyorum çünkü sen sevilip geliştirilmeye layıksın.

- Sen bir bireysin, buna saygı duyuyorum ama biz aileyiz, aynı ekipteyiz ve senin de bu ekipte sorumlulukların var."

Doğan Cüeceloğlu'nun aşağıdaki soruya cevabı içimi burkmadı desem yalan olur: Adeta içine doğmuş yakın zamanda vefat edeceği..


İçinizde ukde kalan bir şey yok mu?

Mesela önemli gördüğüm ve yazmak istediğim birkaç kitap var. Ama yaşamın akışının gizemine ve muhteşemliğine inanıyorum. Kadere inanıyorum. "Sen elinden gelenin en iyisini yapmaya devam et, kaderinde varsa olur." diyorum. O bakımdan içimde bir sakinlik ve huzur var. Biliyorsunuz yakın zamanda bir kalp krizi geçirmiştim, bu gece bir kriz gelse ve ölsem...

Ömür dediğimiz şey çok kısa ve göz açıp kapayıncaya dek geçiyor. Hepimiz Doğan Hoca kadar üretken ve verimli bir hayat geçirebiliriz umarım.

Nilüfer Çakar 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İçerik Üreticilerine Açık Çağrı

  Yazarlar, çevirmenler, metin yazarları, reklam yazarları… Bu çağrı, yaşamını kalemiyle idame ettiren herkese... 2003’ten bu yana yazın dünyasının farklı alanlarında çalışan biri olarak,  sizleri yapay zekâ ile içerik üretimi konusunda biraz sağduyuya davet ediyorum. 1980 doğumluyum. Analogdan dijitale geçen son neslin bir temsilcisi olarak söylüyorum: Yapay zekâ ile yazılmış metinler orijinal kalemden çıkanlarla karşılaştırıldığında sırıtıyor. İlk birkaç cümlede, birkaç anahtar kelimede kendini ele veriyor.  Ve benim gibi bunu şıp diye anlayan çok fazla içerik üreticisi var. Ne kadar uğraşsanız da, şu anki haliyle hiçbir yapay zekâya  otantik bir üslup, ruh ya da karakter kazandıramıyorsunuz. (En azından şimdilik… ) ChatGPT dahil birçok araç, “marketing” jargonuna bulanmış, keyword’lerle dolu, tanıdık, tekdüze, yapay bir dil kullanıyor. Ve bu da metinlerin güvenilirliğini ve inandırıcılığını yitiriyor. Bu, özellikle de yıllanmış içerik üreticileri için kabul ...

Kaldığımız Yerden Devam

Tekrar Merhaba :) Bir süredir yazılarıma ara vermiş olsam da, kelimelerle kurduğum köprüyü yeniden inşa etmenin zamanı geldi. 2023’te bıraktığım yerden, yeni gözlemler ve taze bir bakış açısıyla devam ediyorum. Bu süreçte hem dünyada hem de kendi yaşamımda pek çok şey değişti; bu değişimlerin bana kattığı derinlik, yazılarımın da yolculuğuna yansıyacak. Bundan böyle bloğumda kitap değerlendirmelerine, iklimsel ve çevresel gelişmelere, sanatın ilham verici dünyasına dair paylaşımlara daha fazla yer vereceğim. Hem eleştirel hem de merak dolu bir gözle, okuduklarımı, gördüklerimi ve düşündüklerimi sizlerle paylaşmayı dört gözle bekliyorum. Yazılarımda, sadece bilgi vermek değil, aynı zamanda birlikte düşünebileceğimiz, tartışabileceğimiz ve ilham alabileceğimiz bir alan açmak niyetindeyim. Nilüfer Şen Çakar

Dijital Çağda Entelektüel Üretimin Paradoksu

  Günümüz kültürel ve entelektüel üretim ortamında, sanatçılar, bilim insanları ve yazınsal/düşünsel üreticiler, yaratıcı emeklerini görünür kılma zorunluluğu ile karşı karşıya. Dijital ve sosyal medya platformlarının hegemonik etkisi, üreticileri adeta birer pazarlamacı veya reklamcı gibi hareket etmeye mecbur bırakmakta; üretimin kendisi, görünürlük stratejileri ile şekillenen bir rekabet alanına tabi kılınmaktadır. Bu durum, J. S. Mill’in “yaratıcı özgürlük” ve Hannah Arendt’in “insani faaliyetlerin hiyerarşisi” üzerine kurduğu düşünceleri çağrıştıracak biçimde, derin çalışma, odaklanma ve içe dönük üretim süreçlerini sistematik olarak baskılamakta; dolayısıyla yaratıcı potansiyelin önemli bir kısmı, görünürlük ve tanıtım zorunlulukları için tahsis edilen zamana dönüşmektedir. Sosyal medyanın zorunlulukları, üreticileri kendi alanlarının dışındaki iletişim ve PR faaliyetlerine yönlendirerek, üretken zamanın ve yaratıcı enerjinin kaybına yol açıyor. Bourdieu’nün kültürel sermaye...