Ana içeriğe atla

Sosyal Medyanın Kitap Kurtları



Genellikle sosyal medyada dolaşırken şu fotoğraftakine benzer paylaşımlar yapan çeşitli hesaplara sıklıkla rastlıyorum.

Duvardan duvara kütüphaneler, sıra sıra dizilmiş klasikler serileri, gıcır gıcır çok satanlar, bilimkurgudan polisiyeye, aşk romanlarından tarihsel araştırmalara kadar envai türde kitaplar

Kitap kurdu hesaplarının sayfalarında gezinirken kitaplar adeta üzerimize devrilecek de altında kalacakmışız gibi bir his uyanıyor bende.

Bu "kitap sevdalıları" her ay en az 7-8 kitap okuyor. Okuma listeleri uzayıp gidiyor. Okudum bitti hashtagleriyle uzun uzadıya kitap yorumlarından geçilmiyor.

Değme hızlı okuma kursuna gitseniz ayda okunamayacak sayıda kitap tüketen bu "bibliyofiller" doymak bilmez iştahlarıyla her türden kitabı bir çırpıda okuyup, anlayıp, özetini çıkarabilecek üstün zekaya sahipler.

Ve dahi günümüzde tanesi en az 30-40 TL'ye gelen bu kitaplardan milyonlarcasını uçsuz bucaksız kütüphanelerine katarak hatırı sayılır bir serveti de gözden çıkarmış durumdalar.

Bahsi geçen muhteşem kitap tutkunlarımızın yapacak bir işleri de olmasa gerek. Zira sabah 9 akşam 6 rutininde çalışan bir faninin bunca kitabı okuyacak ne zamanı ne de mecali var günümüzde.

Yanılıyorsam düzeltin ama kitap okumak deyince aklıma altı çizili cümleler, kenarı kıvrık sayfalar, sayfa kenarlarına alınan notlar geliyor. 

Kitap ayraçları ile okuduğun yeri belirleyip o ana kadar okuduklarını sindirebilecek zamanı kendine tanıman gerekiyor. 

Kitabını okurken hikayenin devamı nasıl gelecek diye merak edecek kadar bir boşluk bırakman gerekiyor. 

Ard arda skor yaparcasına bitireyim diye kitap okumanın ya da sponsorlardan alınan kitapları okumuş gibi yapıp mekanik yorumlar yazmanın adı kitap severlik değil kitap hamallığıdır. 



 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İçerik Üreticilerine Açık Çağrı

  Yazarlar, çevirmenler, metin yazarları, reklam yazarları… Bu çağrı, yaşamını kalemiyle idame ettiren herkese... 2003’ten bu yana yazın dünyasının farklı alanlarında çalışan biri olarak,  sizleri yapay zekâ ile içerik üretimi konusunda biraz sağduyuya davet ediyorum. 1980 doğumluyum. Analogdan dijitale geçen son neslin bir temsilcisi olarak söylüyorum: Yapay zekâ ile yazılmış metinler orijinal kalemden çıkanlarla karşılaştırıldığında sırıtıyor. İlk birkaç cümlede, birkaç anahtar kelimede kendini ele veriyor.  Ve benim gibi bunu şıp diye anlayan çok fazla içerik üreticisi var. Ne kadar uğraşsanız da, şu anki haliyle hiçbir yapay zekâya  otantik bir üslup, ruh ya da karakter kazandıramıyorsunuz. (En azından şimdilik… ) ChatGPT dahil birçok araç, “marketing” jargonuna bulanmış, keyword’lerle dolu, tanıdık, tekdüze, yapay bir dil kullanıyor. Ve bu da metinlerin güvenilirliğini ve inandırıcılığını yitiriyor. Bu, özellikle de yıllanmış içerik üreticileri için kabul ...

Kaldığımız Yerden Devam

Tekrar Merhaba :) Bir süredir yazılarıma ara vermiş olsam da, kelimelerle kurduğum köprüyü yeniden inşa etmenin zamanı geldi. 2023’te bıraktığım yerden, yeni gözlemler ve taze bir bakış açısıyla devam ediyorum. Bu süreçte hem dünyada hem de kendi yaşamımda pek çok şey değişti; bu değişimlerin bana kattığı derinlik, yazılarımın da yolculuğuna yansıyacak. Bundan böyle bloğumda kitap değerlendirmelerine, iklimsel ve çevresel gelişmelere, sanatın ilham verici dünyasına dair paylaşımlara daha fazla yer vereceğim. Hem eleştirel hem de merak dolu bir gözle, okuduklarımı, gördüklerimi ve düşündüklerimi sizlerle paylaşmayı dört gözle bekliyorum. Yazılarımda, sadece bilgi vermek değil, aynı zamanda birlikte düşünebileceğimiz, tartışabileceğimiz ve ilham alabileceğimiz bir alan açmak niyetindeyim. Nilüfer Şen Çakar

Dijital Çağda Entelektüel Üretimin Paradoksu

  Günümüz kültürel ve entelektüel üretim ortamında, sanatçılar, bilim insanları ve yazınsal/düşünsel üreticiler, yaratıcı emeklerini görünür kılma zorunluluğu ile karşı karşıya. Dijital ve sosyal medya platformlarının hegemonik etkisi, üreticileri adeta birer pazarlamacı veya reklamcı gibi hareket etmeye mecbur bırakmakta; üretimin kendisi, görünürlük stratejileri ile şekillenen bir rekabet alanına tabi kılınmaktadır. Bu durum, J. S. Mill’in “yaratıcı özgürlük” ve Hannah Arendt’in “insani faaliyetlerin hiyerarşisi” üzerine kurduğu düşünceleri çağrıştıracak biçimde, derin çalışma, odaklanma ve içe dönük üretim süreçlerini sistematik olarak baskılamakta; dolayısıyla yaratıcı potansiyelin önemli bir kısmı, görünürlük ve tanıtım zorunlulukları için tahsis edilen zamana dönüşmektedir. Sosyal medyanın zorunlulukları, üreticileri kendi alanlarının dışındaki iletişim ve PR faaliyetlerine yönlendirerek, üretken zamanın ve yaratıcı enerjinin kaybına yol açıyor. Bourdieu’nün kültürel sermaye...