Dijital çağın toplumsal ilişkiler üzerindeki en çarpıcı etkilerinden biri, deneyimlerin bireysel düzlemden çıkıp kolektif bir performans alanına dönüşmesi. Özellikle sosyal medya platformları, bireylerin yaşadıkları acıları ya da sevinçleri yalnızca ifade ettikleri değil, aynı zamanda kıyaslamalı bir düzlemde sergiledikleri mecralar haline geldi. Bu durum, kişisel tecrübelerin otantik paylaşımından ziyade, “daha çok acı çekmiş” ya da “daha çok başarmış” olma iddiası üzerinden kurulan bir rekabet kültürünü besliyor. Böylelikle gündelik hayat, adeta görünürlük ekonomisinin işlediği bir arenaya dönüşüyor, bireyler kendi hikâyelerinin öznesi olmaktan çıkıp birbirlerinin gölgesinde konumlanıyor. Bu kıyaslama pratiğinin kökeninde, sosyal medyanın doğası gereği teşvik ettiği onay arayışı ve sürekli karşılaştırma eğilimi yatmakta. İdeolojik aidiyetlerden futbol taraftarlıklarına ve müzik gruplarına duyulan hayranlığa kadar hemen her alan, bu sembolik yarışın sahnesine dönüştü. Kullanıcılar “d...