Ana içeriğe atla

Hibrit Çalışanın Sheldon Spot'u



Freelancer olmak kulağa çok havalı geliyor değil mi? Kendi patronun sensin, pijamanla toplantıya girebilirsin, istediğin zaman çalışır istediğin zaman ara verebilirsin. Ama işin mutfağına girince işler biraz farklılaşıyor. Özellikle hibrit ya da kafelerde çalışmayı tercih edenler için hayat bazen komedi dizisine dönebiliyor.

Freelancer’lar arasında gizli bir olimpiyat sporu var. Uygun masa bulma. Priz yakın mı, sandalyeler ergonomik mi, ışık yeterli mi, masada iki kişi mi oturuyor yoksa tek başına çalışılabilecek kadar ferah mı? Tıpkı Big Bang Theory’de Sheldon’ın “spot”u gibi, bizim de gözümüze kestirdiğimiz masalar oluyor. Tek fark, bizde kazanan bazen sabah 8’de mekâna girip gün boyu yerini bırakmayan kişi.

Kafelerdeki gürültü, açık ofislerin daha kahve kokulusu. Yüksek sesli müzik bir yanda, yan masadaki hararetli telefon konuşması diğer yanda… İlk başta sinir bozucu olan bu durum, zamanla “gürültü bağışıklığı” gibi bir süper güce dönüşüyor. Yeterince uzun süre kafelerde çalışırsanız, arka planda bateri solo bile olsa işinize odaklanabilirsiniz.

Freelancer ekonomisinin en büyük gider kalemi kahve. Fiyatlar arttıkça, “bir kahve ile kaç saat oturabilirim” hesabı daha da hassas hale geliyor. Tabii bir de kafe sahiplerinin bakışları var. Prizden laptop şarjı, telefon şarjı, üstüne Wi-Fi kullanımı… Yani aslında bir kahveden daha fazlasını tüketiyoruz. Kimisi hoş görüyor, kimisi bakışlarıyla “o bilgisayarı hemen kapat ve çık” diyor.

Evden çalışmanın en büyük artısı pijama, kahve ve sessizlik. Ama işin içine motivasyon ve sosyalleşme ihtiyacı girince kafe cazip hale geliyor. Yani bir yanda kendi kahven, kendi sandalyen, kendi sessizliğin… diğer yanda kahve zincirinin bol kalorili tatlıları ve insan içinde olmanın verdiği canlılık. Karar vermek her gün ayrı bir mücadele.

Freelancer veya hibrit çalışmanın avantajları saymakla bitmez. Özgürlük, esneklik, kendi düzenini kurabilmek… Ama her işte olduğu gibi perde arkasında da komik, bazen de hafif sinir bozucu sahneler var. Kafede Sheldon’ın spotunu kapmaya çalışırken, aslında hepimiz aynı şeyin peşindeyiz: bir fincan kahve eşliğinde huzurla çalışabilmek.


Nilüfer Şen Çakar 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İçerik Üreticilerine Açık Çağrı

  Yazarlar, çevirmenler, metin yazarları, reklam yazarları… Bu çağrı, yaşamını kalemiyle idame ettiren herkese... 2003’ten bu yana yazın dünyasının farklı alanlarında çalışan biri olarak,  sizleri yapay zekâ ile içerik üretimi konusunda biraz sağduyuya davet ediyorum. 1980 doğumluyum. Analogdan dijitale geçen son neslin bir temsilcisi olarak söylüyorum: Yapay zekâ ile yazılmış metinler orijinal kalemden çıkanlarla karşılaştırıldığında sırıtıyor. İlk birkaç cümlede, birkaç anahtar kelimede kendini ele veriyor.  Ve benim gibi bunu şıp diye anlayan çok fazla içerik üreticisi var. Ne kadar uğraşsanız da, şu anki haliyle hiçbir yapay zekâya  otantik bir üslup, ruh ya da karakter kazandıramıyorsunuz. (En azından şimdilik… ) ChatGPT dahil birçok araç, “marketing” jargonuna bulanmış, keyword’lerle dolu, tanıdık, tekdüze, yapay bir dil kullanıyor. Ve bu da metinlerin güvenilirliğini ve inandırıcılığını yitiriyor. Bu, özellikle de yıllanmış içerik üreticileri için kabul ...

Kaldığımız Yerden Devam

Tekrar Merhaba :) Bir süredir yazılarıma ara vermiş olsam da, kelimelerle kurduğum köprüyü yeniden inşa etmenin zamanı geldi. 2023’te bıraktığım yerden, yeni gözlemler ve taze bir bakış açısıyla devam ediyorum. Bu süreçte hem dünyada hem de kendi yaşamımda pek çok şey değişti; bu değişimlerin bana kattığı derinlik, yazılarımın da yolculuğuna yansıyacak. Bundan böyle bloğumda kitap değerlendirmelerine, iklimsel ve çevresel gelişmelere, sanatın ilham verici dünyasına dair paylaşımlara daha fazla yer vereceğim. Hem eleştirel hem de merak dolu bir gözle, okuduklarımı, gördüklerimi ve düşündüklerimi sizlerle paylaşmayı dört gözle bekliyorum. Yazılarımda, sadece bilgi vermek değil, aynı zamanda birlikte düşünebileceğimiz, tartışabileceğimiz ve ilham alabileceğimiz bir alan açmak niyetindeyim. Nilüfer Şen Çakar

Dijital Çağda Entelektüel Üretimin Paradoksu

  Günümüz kültürel ve entelektüel üretim ortamında, sanatçılar, bilim insanları ve yazınsal/düşünsel üreticiler, yaratıcı emeklerini görünür kılma zorunluluğu ile karşı karşıya. Dijital ve sosyal medya platformlarının hegemonik etkisi, üreticileri adeta birer pazarlamacı veya reklamcı gibi hareket etmeye mecbur bırakmakta; üretimin kendisi, görünürlük stratejileri ile şekillenen bir rekabet alanına tabi kılınmaktadır. Bu durum, J. S. Mill’in “yaratıcı özgürlük” ve Hannah Arendt’in “insani faaliyetlerin hiyerarşisi” üzerine kurduğu düşünceleri çağrıştıracak biçimde, derin çalışma, odaklanma ve içe dönük üretim süreçlerini sistematik olarak baskılamakta; dolayısıyla yaratıcı potansiyelin önemli bir kısmı, görünürlük ve tanıtım zorunlulukları için tahsis edilen zamana dönüşmektedir. Sosyal medyanın zorunlulukları, üreticileri kendi alanlarının dışındaki iletişim ve PR faaliyetlerine yönlendirerek, üretken zamanın ve yaratıcı enerjinin kaybına yol açıyor. Bourdieu’nün kültürel sermaye...