Ana içeriğe atla

HAZIRLIKLI OLMAK MI GÜNÜ KURTARMAK MI?



Kobiler özellikle de küçük çaptaki işletmeler için asıl amaç -deyim yerindeyse- “günü kurtarmaktır”. Bunda da haksız sayılmazlar. Çalışanların maaşlarının ve iş yeri kirasının ödenmesi, tedarikçilere ödemelerinin zamanında yapılması ve yeni müşteriler bulunması önemlidir. İş kesintisi veya afetler için hazırlıklar ise yapılacaklar listesinde kendine yer bulamaz.

Eric Holdeman’ın Times Dergisi’nde 20 Ağustos 2006’da yayınlanan “Afetlere Neden Hazırlanmayız?” başlıklı yazısında bu durum şöyle özetlenmiştir: Konu afetler olunca genellikle inkârın dört aşaması vardır: Birincisi “Afet Olmaz”, ikincisi “Olsa da bana bir şey olmaz”, üçüncüsü “Benim başıma gelse bile o kadar kötü olmaz” ve sonuncusu “Afet olsa ve benim başıma gelse bile zaten durdurmak için bir şey yapmam mümkün olmayacaktı” şeklindedir.
Yukarıdaki yaklaşımın çok da sağlıklı olmadığı açıktır. Bu nedenle aşağıdaki önlemleri almak işletmenin yararına olacaktır:

Elektronik Verinin Yedeklenmesi: Küçük çapta işletmeler verilerini bilgisayardan buluta anında yedekleyen bazı araçlar kullanabilirler.

Kağıt Tabanlı Dokümanların Yedeklenmesi: Günümüzde işletmelerin hemen hepsi verilerini elektronik ortama aktarma eğilimindedirler.

Alternatif Ofis Yerleşimleri: Çoğu durumda çalışanların işlerini evlerinden sürdürmeleri yeterli olacaktır. Evden çalışmaları uygun değilse bir otelin konferans salonu kısa süreliğine kiralanabilir.

Donanım: İş için çok özel bir bilgisayarın kullanılması gerekmiyorsa evde muhakkak kullanılabilecek bir bilgisayar vardır. Bir akraba veya arkadaştan da bir süreliğine ödünç bir bilgisayar temin edilebilir.

İşgücü: Bir çalışan olmadığında yerine bakacak birinin olması gerekir. Diyelim ki o işi yapabilecek tek kişi vardı. Bu durumda yapılması gereken o kişinin yaptığı tüm işin belgelendirilmesidir. İkinci seçenek de kısa süreliğine işi yapmak için başka bir elemanın tutulmasıdır.

Nilüfer Şen 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İçerik Üreticilerine Açık Çağrı

  Yazarlar, çevirmenler, metin yazarları, reklam yazarları… Bu çağrı, yaşamını kalemiyle idame ettiren herkese... 2003’ten bu yana yazın dünyasının farklı alanlarında çalışan biri olarak,  sizleri yapay zekâ ile içerik üretimi konusunda biraz sağduyuya davet ediyorum. 1980 doğumluyum. Analogdan dijitale geçen son neslin bir temsilcisi olarak söylüyorum: Yapay zekâ ile yazılmış metinler orijinal kalemden çıkanlarla karşılaştırıldığında sırıtıyor. İlk birkaç cümlede, birkaç anahtar kelimede kendini ele veriyor.  Ve benim gibi bunu şıp diye anlayan çok fazla içerik üreticisi var. Ne kadar uğraşsanız da, şu anki haliyle hiçbir yapay zekâya  otantik bir üslup, ruh ya da karakter kazandıramıyorsunuz. (En azından şimdilik… ) ChatGPT dahil birçok araç, “marketing” jargonuna bulanmış, keyword’lerle dolu, tanıdık, tekdüze, yapay bir dil kullanıyor. Ve bu da metinlerin güvenilirliğini ve inandırıcılığını yitiriyor. Bu, özellikle de yıllanmış içerik üreticileri için kabul ...

Kaldığımız Yerden Devam

Tekrar Merhaba :) Bir süredir yazılarıma ara vermiş olsam da, kelimelerle kurduğum köprüyü yeniden inşa etmenin zamanı geldi. 2023’te bıraktığım yerden, yeni gözlemler ve taze bir bakış açısıyla devam ediyorum. Bu süreçte hem dünyada hem de kendi yaşamımda pek çok şey değişti; bu değişimlerin bana kattığı derinlik, yazılarımın da yolculuğuna yansıyacak. Bundan böyle bloğumda kitap değerlendirmelerine, iklimsel ve çevresel gelişmelere, sanatın ilham verici dünyasına dair paylaşımlara daha fazla yer vereceğim. Hem eleştirel hem de merak dolu bir gözle, okuduklarımı, gördüklerimi ve düşündüklerimi sizlerle paylaşmayı dört gözle bekliyorum. Yazılarımda, sadece bilgi vermek değil, aynı zamanda birlikte düşünebileceğimiz, tartışabileceğimiz ve ilham alabileceğimiz bir alan açmak niyetindeyim. Nilüfer Şen Çakar

Dijital Çağda Entelektüel Üretimin Paradoksu

  Günümüz kültürel ve entelektüel üretim ortamında, sanatçılar, bilim insanları ve yazınsal/düşünsel üreticiler, yaratıcı emeklerini görünür kılma zorunluluğu ile karşı karşıya. Dijital ve sosyal medya platformlarının hegemonik etkisi, üreticileri adeta birer pazarlamacı veya reklamcı gibi hareket etmeye mecbur bırakmakta; üretimin kendisi, görünürlük stratejileri ile şekillenen bir rekabet alanına tabi kılınmaktadır. Bu durum, J. S. Mill’in “yaratıcı özgürlük” ve Hannah Arendt’in “insani faaliyetlerin hiyerarşisi” üzerine kurduğu düşünceleri çağrıştıracak biçimde, derin çalışma, odaklanma ve içe dönük üretim süreçlerini sistematik olarak baskılamakta; dolayısıyla yaratıcı potansiyelin önemli bir kısmı, görünürlük ve tanıtım zorunlulukları için tahsis edilen zamana dönüşmektedir. Sosyal medyanın zorunlulukları, üreticileri kendi alanlarının dışındaki iletişim ve PR faaliyetlerine yönlendirerek, üretken zamanın ve yaratıcı enerjinin kaybına yol açıyor. Bourdieu’nün kültürel sermaye...