Ana içeriğe atla

İŞ SÜREKLİLİĞİ PROJESİ İÇİN YÖNETİMDEN NASIL ONAY ALINIR?



Üst yönetimin felaket kurtarma sitesi ya da iş sürekliliği planlarının uygulanmasıyla ilgili geliştirdiğiniz yeni yöntemi ilgiyle dinleyeceğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz.

Yönetimin duymak isteyecekleri kar marjı, pazar payı, müşteri memnuniyeti, şirket stratejisi, maliyet düşürülmesi,… gibi kavramlardır. Yönetimin işe bakış açısı budur. Yönetimi değiştiremeyeceğinize göre kendinizi değiştirmelisiniz. Sizi anlamalarını istiyorsanız onların anladığı dilden konuşmalısınız. Eğer İş Sürekliliği Yönetiminin potansiyel faydalarını sunarsanız sizi anlayacaklardır.

Sunumunuzda İş Sürekliliğinin Faydaları’na dair verebileceğiniz birkaç örneği sıralayacak olursak:
İş Sürekliliği, faaliyetlerin ve hizmetlerin devamlılığını korur.
İş Sürekliliği, müşteri güveni oluşturmaya yardımcı olur.
İş Sürekliliği, kuruluş içinde güven inşa etmeye yardımcıdır.
İş Sürekliliği, potansiyel hayat kurtarıcıdır.
İş Sürekliliği, rekabet avantajı sağlar.
İş Sürekliliği, yasa ve yönetmeliklere uyum kolaylıkları sağlar.
İş Sürekliliği, iş ve finansal riskleri azaltmaya yardımcı olur.
İş Sürekliliği, marka değerini ve şirket itibarını korumaya yardımcı olur.
İş Sürekliliği, tedarik zinciri güvenliği ve siparişlerin zamanında karşılanmasını sağlar.
İş Sürekliliği, uygun bir kurum kültürü geliştirilmesine yardımcı olur.
İş Sürekliliği, kuruluşun daha esnek bir yapıya sahip olmasını sağlar.
İş Sürekliliği, geniş ölçüde iş kesintisinden ve hasardan korur.
İş Sürekliliği, kişilere olan bağımlılığı azaltırken, sisteme dayalı çalışmayı güçlendirir.

Bu faydalardan birkaçı mutlaka üst yönetimin ilgisini çekecektir. Yönetimin bu faydalardan birine bile odaklanması iş sürekliliği uygulamalarınızda onay almanızı kolaylaştıracaktır.

Sonuç olarak hem siz hem de firmanız kazançlı çıkacaktır.

Nilüfer Şen

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İçerik Üreticilerine Açık Çağrı

  Yazarlar, çevirmenler, metin yazarları, reklam yazarları… Bu çağrı, yaşamını kalemiyle idame ettiren herkese... 2003’ten bu yana yazın dünyasının farklı alanlarında çalışan biri olarak,  sizleri yapay zekâ ile içerik üretimi konusunda biraz sağduyuya davet ediyorum. 1980 doğumluyum. Analogdan dijitale geçen son neslin bir temsilcisi olarak söylüyorum: Yapay zekâ ile yazılmış metinler orijinal kalemden çıkanlarla karşılaştırıldığında sırıtıyor. İlk birkaç cümlede, birkaç anahtar kelimede kendini ele veriyor.  Ve benim gibi bunu şıp diye anlayan çok fazla içerik üreticisi var. Ne kadar uğraşsanız da, şu anki haliyle hiçbir yapay zekâya  otantik bir üslup, ruh ya da karakter kazandıramıyorsunuz. (En azından şimdilik… ) ChatGPT dahil birçok araç, “marketing” jargonuna bulanmış, keyword’lerle dolu, tanıdık, tekdüze, yapay bir dil kullanıyor. Ve bu da metinlerin güvenilirliğini ve inandırıcılığını yitiriyor. Bu, özellikle de yıllanmış içerik üreticileri için kabul ...

Kaldığımız Yerden Devam

Tekrar Merhaba :) Bir süredir yazılarıma ara vermiş olsam da, kelimelerle kurduğum köprüyü yeniden inşa etmenin zamanı geldi. 2023’te bıraktığım yerden, yeni gözlemler ve taze bir bakış açısıyla devam ediyorum. Bu süreçte hem dünyada hem de kendi yaşamımda pek çok şey değişti; bu değişimlerin bana kattığı derinlik, yazılarımın da yolculuğuna yansıyacak. Bundan böyle bloğumda kitap değerlendirmelerine, iklimsel ve çevresel gelişmelere, sanatın ilham verici dünyasına dair paylaşımlara daha fazla yer vereceğim. Hem eleştirel hem de merak dolu bir gözle, okuduklarımı, gördüklerimi ve düşündüklerimi sizlerle paylaşmayı dört gözle bekliyorum. Yazılarımda, sadece bilgi vermek değil, aynı zamanda birlikte düşünebileceğimiz, tartışabileceğimiz ve ilham alabileceğimiz bir alan açmak niyetindeyim. Nilüfer Şen Çakar

Dijital Çağda Entelektüel Üretimin Paradoksu

  Günümüz kültürel ve entelektüel üretim ortamında, sanatçılar, bilim insanları ve yazınsal/düşünsel üreticiler, yaratıcı emeklerini görünür kılma zorunluluğu ile karşı karşıya. Dijital ve sosyal medya platformlarının hegemonik etkisi, üreticileri adeta birer pazarlamacı veya reklamcı gibi hareket etmeye mecbur bırakmakta; üretimin kendisi, görünürlük stratejileri ile şekillenen bir rekabet alanına tabi kılınmaktadır. Bu durum, J. S. Mill’in “yaratıcı özgürlük” ve Hannah Arendt’in “insani faaliyetlerin hiyerarşisi” üzerine kurduğu düşünceleri çağrıştıracak biçimde, derin çalışma, odaklanma ve içe dönük üretim süreçlerini sistematik olarak baskılamakta; dolayısıyla yaratıcı potansiyelin önemli bir kısmı, görünürlük ve tanıtım zorunlulukları için tahsis edilen zamana dönüşmektedir. Sosyal medyanın zorunlulukları, üreticileri kendi alanlarının dışındaki iletişim ve PR faaliyetlerine yönlendirerek, üretken zamanın ve yaratıcı enerjinin kaybına yol açıyor. Bourdieu’nün kültürel sermaye...