Ana içeriğe atla

ENERJİ VERİMLİLİĞİ


Bir zamanlar, bir zamanlar dediysem de nispeten yakın zamanlarda TSE'nin enerji verimliliği sertifika eğitimine katılmıştım. Gerçekten çok faydalı oldu. Enerji verimliliği önemli bir kavram. Hem sürdürülebilirlik, hem çevre hem de kendi kişisel yaşamlarımızda enerjimizi neye kullandığımız aslında bizim aynamız. Bu çevre meselelerinde büyük değişimler yaratmak için nereden başlayabilirim sorusunun cevabı küçük adımlarda gizli aslında. İlla bir ürün yerleştireceksek ben enerji verimliliği kavramını yerleştirmeyi düşünüyorum şahsen :)

Şimdi mesela ne yapılabilir? Evimizden başlayalım. Çocuklu bir aile değilsek önce çamaşır makinesi şart ama kurutma makinesi şart değil. Kurutma makinesi satan firmalar pardon ama öyle. Çamaşırları varsa balkonda ya da odada kurutmalıklarda kurutmakta hiçbir sakınca görmüyorum. Şahsen ben öyle yapıyorum. Diyeceksiniz ki balkon mu kaldı şehirdeki yeni binalarda? Aman lütfen o konuya başka bir yazımda değineyim. Şimdi hiç sırası değil. Sonra başka ne yapılabilir? Prizde cep telefonu şarjı bırakılmayabilir. İşi biten elektrikli aletlerin fişleri prizden çekilebilir. Oturmadığımız odaların ışıkları söndürülebilir. Çocuklarınız karanlıktan korkuyorsa ara ışık açık kalsın tabi. Abartmayalım:) Ama ondan önce çocuklara korku gerilim izlettirmeyelim. O da ayrı bir yazının konusudur. Nerede kalmıştık? Hım evet sonra bu kalorifer peteklerinden kayıplar vardı galiba. Kombili kombisiz evler...ısı yalıtımı önemli. Camların durumu gibi konulara dikkat etmek lazım. Sonra pet şişeler ne olacak? Mesela ben küçük bir cam şişe aldım geçenlerde. Yürüyüşe çıkarken içme suyumu ona koyuyorum. Eve gelince suyu yeniliyorum. Tabi hiç pet şişe kullanmamak şu an için hayal. Yine sıkışınca insan fiyat ucuzluğundan dolayı cam yerine pet şişeyi tercih ediyor. Pet şişelerin de kaliteli kalitesiz olanları var. Altlarındaki numaralandırmadan anlaşılabiliyor. Aman neyse o da başka bir yazının konusu...

Giysi meselesi var mesela. "Declutter" terimini duydunuz mu? Ev hanımları bilir. Bir nevi bahar temizliği. Uzun zamandır gardrobunuzda giymediğiniz giysileri ayırma, ihtiyaç sahiplerine verme, arkadaşlar arasında değiş tokuş ya da geri dönüştürme şeklinde gerçekleşebilir. Anısı olan birkaç kıyafeti giymeseniz de saklayabilirsiniz tabi. Kişisel tercih. Ben şahsen gerekmedikçe biriktirmiyorum. Parayla da satmıyorum. Satanlara sözüm yok. İkinci el de her zaman güzel bir çözümdür. Artı mesela Amerikan filmlerinde görüyoruz hep. Ne güzel garajlarının önüne kullanmadıkları eşyaları, giysileri vs koyup satıyorlar. Bizde olsa konu komşu ne der? Aleme avuç açtılar peh peh peh diye söylenir elalem. Bu elalem de kimdir nedir bir tam olarak tespit edilemedi. Anlayacağınız üzere o da başka bir yazının konusu. Ama o konuda çok yazıldı. Anlayanlar anlamayanlara anlatsın lütfen. 

Gelelim zurnanın zırt dediği yere. Bu alışveriş çılgınlığı ne olacak? Al ver ekonomiye can gelsin eyvallah ama olmayan sanal paralarımızla duygusal boşluğumuzu doldurmak için aldığımız nesneler dünyaya nefes aldırmıyor. Mesela herhangi bir nesneyi satın almadan önce kendimize şu temel soruları sormakta fayda var. En azından ben öyle yapıyorum artık. Diyelim harika bir çanta mı gördük? Önce derin bir nefes alalım. Nefes al nefes ver. Sakince :) Sonra da soralım kendimize. Bu çantayı almam şart mı? Acil mi? İhtiyaç mı? Bu çantayı hemen şimdi alarak ne kazanacağım? Ne kaybedeceğim? N'oldu birden bir aydınlanma geldi değil mi? Gelir...çünkü gelir durumunuza göre hareket etmekle duygusal durumunuza göre hareket etmek sıkı ilişkide. 

Ya nereden nereye geldik? Enerji verimliliği bu kadar değil tabi. Ben sade vatandaşın günlük yaşamına entegre edebileceği birkaç basit örnek vermeye çalıştım. Siz bu örnekleri çoğaltabilirsiniz. Çoğaltabilirsiniz değil mi? :)

Nilüfer Şen 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İçerik Üreticilerine Açık Çağrı

  Yazarlar, çevirmenler, metin yazarları, reklam yazarları… Bu çağrı, yaşamını kalemiyle idame ettiren herkese... 2003’ten bu yana yazın dünyasının farklı alanlarında çalışan biri olarak,  sizleri yapay zekâ ile içerik üretimi konusunda biraz sağduyuya davet ediyorum. 1980 doğumluyum. Analogdan dijitale geçen son neslin bir temsilcisi olarak söylüyorum: Yapay zekâ ile yazılmış metinler orijinal kalemden çıkanlarla karşılaştırıldığında sırıtıyor. İlk birkaç cümlede, birkaç anahtar kelimede kendini ele veriyor.  Ve benim gibi bunu şıp diye anlayan çok fazla içerik üreticisi var. Ne kadar uğraşsanız da, şu anki haliyle hiçbir yapay zekâya  otantik bir üslup, ruh ya da karakter kazandıramıyorsunuz. (En azından şimdilik… ) ChatGPT dahil birçok araç, “marketing” jargonuna bulanmış, keyword’lerle dolu, tanıdık, tekdüze, yapay bir dil kullanıyor. Ve bu da metinlerin güvenilirliğini ve inandırıcılığını yitiriyor. Bu, özellikle de yıllanmış içerik üreticileri için kabul ...

Kaldığımız Yerden Devam

Tekrar Merhaba :) Bir süredir yazılarıma ara vermiş olsam da, kelimelerle kurduğum köprüyü yeniden inşa etmenin zamanı geldi. 2023’te bıraktığım yerden, yeni gözlemler ve taze bir bakış açısıyla devam ediyorum. Bu süreçte hem dünyada hem de kendi yaşamımda pek çok şey değişti; bu değişimlerin bana kattığı derinlik, yazılarımın da yolculuğuna yansıyacak. Bundan böyle bloğumda kitap değerlendirmelerine, iklimsel ve çevresel gelişmelere, sanatın ilham verici dünyasına dair paylaşımlara daha fazla yer vereceğim. Hem eleştirel hem de merak dolu bir gözle, okuduklarımı, gördüklerimi ve düşündüklerimi sizlerle paylaşmayı dört gözle bekliyorum. Yazılarımda, sadece bilgi vermek değil, aynı zamanda birlikte düşünebileceğimiz, tartışabileceğimiz ve ilham alabileceğimiz bir alan açmak niyetindeyim. Nilüfer Şen Çakar

Dijital Çağda Entelektüel Üretimin Paradoksu

  Günümüz kültürel ve entelektüel üretim ortamında, sanatçılar, bilim insanları ve yazınsal/düşünsel üreticiler, yaratıcı emeklerini görünür kılma zorunluluğu ile karşı karşıya. Dijital ve sosyal medya platformlarının hegemonik etkisi, üreticileri adeta birer pazarlamacı veya reklamcı gibi hareket etmeye mecbur bırakmakta; üretimin kendisi, görünürlük stratejileri ile şekillenen bir rekabet alanına tabi kılınmaktadır. Bu durum, J. S. Mill’in “yaratıcı özgürlük” ve Hannah Arendt’in “insani faaliyetlerin hiyerarşisi” üzerine kurduğu düşünceleri çağrıştıracak biçimde, derin çalışma, odaklanma ve içe dönük üretim süreçlerini sistematik olarak baskılamakta; dolayısıyla yaratıcı potansiyelin önemli bir kısmı, görünürlük ve tanıtım zorunlulukları için tahsis edilen zamana dönüşmektedir. Sosyal medyanın zorunlulukları, üreticileri kendi alanlarının dışındaki iletişim ve PR faaliyetlerine yönlendirerek, üretken zamanın ve yaratıcı enerjinin kaybına yol açıyor. Bourdieu’nün kültürel sermaye...