Ken Baynes
Özgün Adı: Art in Society
Çeviren: Yusuf Atılgan
Yapı Kredi Yayınları
Çeviri ye temel alınan baskı: The Overlook Press, 1975
1. baskı: Karacan Yayınları, İstanbul, 1981
YKY'de ı. baskı: lstanbul, Haziran 2002
3. baskı: İstanbul, Haziran 2008
ISBN 978-975-08-0430-9
Çeviriyi Yusuf Atılgan'ın yapmış olması çok önemli ve değerli bence.
Kitap, Birinci Bölüm Sanat ve Toplum, İkinci Bölüm Tapınma, Tapınma: Geçmişte, Tapınma: Günümüzde Tapınma: Gelecekte, Üçüncü Bölüm Cinsellik, Cinsellik: Tanrılar Cinsellik: Erkek ve Kadın Cinsellik: Düşler Dördüncü Bölüm İş, lş: Kimlik, lş: Yaşantı, lş: Savaşım, Beşinci Bölüm Savaş, Savaş: Simgeler, Savaş: İmgeler, Savaş: Barış İçin Savaşım şeklinde düzenlenmiş.
Kitap için izin verildiği ölçüde yalnızca Milton Glaser'ın 1975 tarihli önsözünden kısa bir alıntı yapacağım:
"İlkel kültürlerde sanatın ayrı bir gerçeği yoktur; en belli ayrılık "yararlılık" ile "dinsel tören" arasında olabilirdi. Oysa bunlar bile iç içedir. Geleneksel olarak, sanat incelemelerine yüce ve ayrı bir yer verildi; ancak son yirmi otuz yılda yaygınlık, biyolojik ilgiler, sanatta çağdaşlığın güçsüzleşmesi ve siyasal eğilimler gibi değişik etkenlerle çoğu kimseler için "yararlı" ile "dinsel tören" arasındaki kopmayı sildi. Başka bir deyişle, bilgi edinmeyle aşkınlık aynı anlamı verir oldu.
Bunun için Ken Baynes'in yaklaşımı zamanımızın bir parçasıdır; beğenileri yönlendirenlerle halkın, "sanatsal bir amaç olmadan" da sanatın ortaya çıkabileceğini anlamaya başladıkları bir dönemde yaşıyoruz. Şimdilerde belirtilmesi bile gereksiz görülebilir ama yadsınamaz bir gerçektir: Yakın döneme değin sanat çalışmaları bambaşka bir görünümdeydi. İlerleme sağlayan bir tüccar sınıfın gerçekte olmayan bir çeşit "soy kütüğü" saptamaya uğraşarak yüzyıllardır oluşturduğu teknolojik toplumumuzda, yeni zenginler yerlerini aldıkları soylular ve rahipler birçok ipuçları da elde ettiler. Tüccarlar ve oğulları geçmişin birçok iyi örneklerini ele geçirmeye, sanatsal nesnelere sahip olmaya uğraştılar. Ama bir teknolojik toplumun nesneleri art arda üretme yeteneği varken, bu egemen sınıf araçları eline geçirince yararcı sanatları değersiz buldu; nesnelerin bolluğu, bunların değerini daha da azalttı. Herkes aynı şeylere sahip olursa ayrıcalığını nasıl gösterir insan? Elbette bu tutum iş dünyasından gelen bir burjuva tutumuydu: Azlık değer yaratır.
Sanat başka bir yerdeydi gene; ama seçkinci tutumların sürüp gitmesiyle ve yaşamın sıradan yanının yaratıcı varlığıyla ilgili pek az inceleme yapıldı; bunun dinsel tören, savaş, cinsiyet ve iş gibi kimi etkinlikleri ne yönde etkilediği ya da bunlardan nasıl etkilendiği araştırılmadı. Beğeni yönlendirenler, soylular ya da zengin tüccar sınıfı (ya da bunların adamları) olduğu sürece günlük dünyanın estetiği aşağı yukarı göz önüne alınmadı ve şimdi hepimizin kolayca kabul ettiğimiz gibi çok yanlı bir sanatsal kalıtım olarak incelenmedi. Dünya hala güzelliği özel yerlerde arıyordu....."
Not: Yusuf Atılgan'ın yaşam öyküsünü biliyor musunuz? Çok enteresandır :)
Yorumlar
Yorum Gönder