Ana içeriğe atla

ADIM ADIM İSTANBUL GEZİLERİ

YERALTINDAKİ İSTANBUL

16 MART 2019 CUMARTESİ

FEST TRAVEL 



SARNIÇLAR

Tarihin erken çağlarından itibaren İstanbul'un su ihtiyacı sarnıçlar ile sağlanırdı. Roma döneminde şehir dışından, Trakya yönünden toplanan sular, sukemerleri, kanallar yardımıyla şehir içine getirilerek sarnıçların doldurulması öngörülmüştü. Şehir, batıdan gelerek surlara dayanan akınların tehdidi altında bulunduğundan, bu yönden gelen tehlikeler karşısında sarnıçların önemi çok büyük oluyordu. 

Sarnıçların esas görevleri olan su biriktirme işi dışında başka görevleri de vardı. Şehrin çok engebeli arazisinde, arazinin iniş ve çıkışlarının düzleştirilmesine, böylece teraslar meydana gelmesine yardımcı oluyorlardı; ayrıca üzerlerine inşa edilen binaların daha yüksek, daha gösterişli olmasını sağlıyorlardı. 

YEREBATAN SARNICI 

Fatih ilçesinde, Sultanahmette'dir. Yerebatan Sarayı denilen bu eski Bizans su haznesi, Basilika Sarnıcı olarak da adlandırılmıştı. 

Adını Ayasofya'nın yakınında olan ticaret bazilikasından alan sarnıç, kayalık olan arazinin oyulması suretiyle İmparator I. İustinianos (hd 527 - 565) tarafından yaptırılmıştı. 


Yerebatan Sarnıcı (Fotoğraf: Nilüfer Şen)


THEODOSIUS SARNICI (ŞEREFİYE SARNICI)

Çemberlitaş'ta Piyer Loti Caddesi üzerinde, eski Eminönü Belediyesi'nin ek hizmet binasının altında bulunan orta büyüklükte bir erken dönem Bizans sarnıcıdır.

Sarnıç İ.S. 428 ve 443 tarihleri arasında İmparator II. Theodosius tarafından, Bozdoğan Kemeri (Valens Kemeri) üzerinden su depolamasını sağlamak amacıyla yaptırıldı. 


Şerefiye Sarnıcı (Fotoğraf: Nilüfer Şen)



ANTİK HOTEL SARNICI 

1984 senesinde, Beyazıt'ta Ordu Caddesi'ne çok yakın konumda olan Antik Hotel'in inşaatı için yapılan temel kazıları sırasında, yerin ortalama 12 metre altında tarihi eser kalıntılar bulundu. Bu kalıntılar Geç Roma ve Erken Bizans dönemlerine ait (M.S. 450 - 500) bir sarnıcın kalıntılarıydı. Kazı çalışmaları durdurulup İstanbul Arkeoloji Müzeleri gözetiminde restorasyon çalışmaları başlatıldı. Yapılan kazılarda sarnıcın üzerine zamanla bir de Osmanlı yapısının inşa edilmiş olduğu ortaya çıktı.

Antik Hotel'in binası orijinal yapısı korunan bu sarnıcın üzerine yapılandırıldı. 1500 yıldır yeraltında saklı kalmış olan bu tarihsel eserin kalıntıları Antik Cisterna ismi altında farklı türde özel davetlere, etkinliklere, fotoğraf, resim ve heykel sergilerine ev sahipliği yapmak üzere tekrar hayata döndürüldü.


Antik Hotel Sarnıcı (Fotoğraf: Nilüfer Şen)


SULTAN SARNIÇ

Fatih ilçesi Yavuz Sultan Selim Mahallesi'nde, Yavuz Selim  Caddesi'ne bağlanan Naki Sokağın başında Aspar Sarnıcı'na çok yakın konumda İstanbul'un en büyük kapalı sarnıçlarından bir tanesi bulunmaktadır. Yapım tekniği ve bezemeleri göz önünde bulundurularak en erken M.S. 4. Yüzyılın sonuna, İmparator Theodosius I. dönemine (378 - 395), en geniş ihtimalle ise Justinianus öncesi döneme tarihlendirilmektedir. 


Sultan Sarnıcı (Fotoğraf: Nilüfer Şen)




Yavuz Sultan Selim Camii (Fotoğraf: Nilüfer Şen)




Kaynak: Fest Travel ve Tarih ve Toplum Aylık Ansiklopedik Dergi gezi kitapçığı



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İçerik Üreticilerine Açık Çağrı

  Yazarlar, çevirmenler, metin yazarları, reklam yazarları… Bu çağrı, yaşamını kalemiyle idame ettiren herkese... 2003’ten bu yana yazın dünyasının farklı alanlarında çalışan biri olarak,  sizleri yapay zekâ ile içerik üretimi konusunda biraz sağduyuya davet ediyorum. 1980 doğumluyum. Analogdan dijitale geçen son neslin bir temsilcisi olarak söylüyorum: Yapay zekâ ile yazılmış metinler orijinal kalemden çıkanlarla karşılaştırıldığında sırıtıyor. İlk birkaç cümlede, birkaç anahtar kelimede kendini ele veriyor.  Ve benim gibi bunu şıp diye anlayan çok fazla içerik üreticisi var. Ne kadar uğraşsanız da, şu anki haliyle hiçbir yapay zekâya  otantik bir üslup, ruh ya da karakter kazandıramıyorsunuz. (En azından şimdilik… ) ChatGPT dahil birçok araç, “marketing” jargonuna bulanmış, keyword’lerle dolu, tanıdık, tekdüze, yapay bir dil kullanıyor. Ve bu da metinlerin güvenilirliğini ve inandırıcılığını yitiriyor. Bu, özellikle de yıllanmış içerik üreticileri için kabul ...

Kaldığımız Yerden Devam

Tekrar Merhaba :) Bir süredir yazılarıma ara vermiş olsam da, kelimelerle kurduğum köprüyü yeniden inşa etmenin zamanı geldi. 2023’te bıraktığım yerden, yeni gözlemler ve taze bir bakış açısıyla devam ediyorum. Bu süreçte hem dünyada hem de kendi yaşamımda pek çok şey değişti; bu değişimlerin bana kattığı derinlik, yazılarımın da yolculuğuna yansıyacak. Bundan böyle bloğumda kitap değerlendirmelerine, iklimsel ve çevresel gelişmelere, sanatın ilham verici dünyasına dair paylaşımlara daha fazla yer vereceğim. Hem eleştirel hem de merak dolu bir gözle, okuduklarımı, gördüklerimi ve düşündüklerimi sizlerle paylaşmayı dört gözle bekliyorum. Yazılarımda, sadece bilgi vermek değil, aynı zamanda birlikte düşünebileceğimiz, tartışabileceğimiz ve ilham alabileceğimiz bir alan açmak niyetindeyim. Nilüfer Şen Çakar

Dijital Çağda Entelektüel Üretimin Paradoksu

  Günümüz kültürel ve entelektüel üretim ortamında, sanatçılar, bilim insanları ve yazınsal/düşünsel üreticiler, yaratıcı emeklerini görünür kılma zorunluluğu ile karşı karşıya. Dijital ve sosyal medya platformlarının hegemonik etkisi, üreticileri adeta birer pazarlamacı veya reklamcı gibi hareket etmeye mecbur bırakmakta; üretimin kendisi, görünürlük stratejileri ile şekillenen bir rekabet alanına tabi kılınmaktadır. Bu durum, J. S. Mill’in “yaratıcı özgürlük” ve Hannah Arendt’in “insani faaliyetlerin hiyerarşisi” üzerine kurduğu düşünceleri çağrıştıracak biçimde, derin çalışma, odaklanma ve içe dönük üretim süreçlerini sistematik olarak baskılamakta; dolayısıyla yaratıcı potansiyelin önemli bir kısmı, görünürlük ve tanıtım zorunlulukları için tahsis edilen zamana dönüşmektedir. Sosyal medyanın zorunlulukları, üreticileri kendi alanlarının dışındaki iletişim ve PR faaliyetlerine yönlendirerek, üretken zamanın ve yaratıcı enerjinin kaybına yol açıyor. Bourdieu’nün kültürel sermaye...