Ana içeriğe atla

THE MEYEROWITZ STORIES








Filmde Adam Sandler, Ben Stiller, Dustin Hoffman, Elizabeth Marvel ve Emma Thompson yer alıyor. Kadro bana göre efsane. Sırf bu kadronun performansını bir arada görmek için bile izlenebilecek bir film diye düşünüyorum.


Film konusu "Babalarının gölgesinde yaşamaya çalışan bir grup işlevsel olmayan yetişkin kardeş" olarak açıklanmış. Aslında toplumsal kabullere göre bakıldığında sadece Heylkeltraş Harold'ın ilk evliliğinden olan çocukları Danny ve Jean "işlevsel olmayan" olarak adlandırılabilir. Danny hayatı boyunca hiç çalışmamış, müziğe yeteneği olduğu halde bunu sürdürmemiş ya da sürdürememiş, eşinden ayrılmak üzere olan üniversite çağında bir kız babasıdır. Babası Harold'ı sevmekle birlikte zamanında yeteri kadar ilgi görmediği için ona öfke duymaktadır. Jean tekdüze bir işte çalışmakta, sessiz, silik, donuk bir karaktere sahiptir. Neye duygulanıp ne düşündüğünü anlamak başlarda neredeyse olanaksızdır. Harold'ın ikinci evliliğinden olan oğlu Matthew ise kardeşler arasında yine toplumsal normlara göre en başarılı olanıdır. Kendi şirketini kurmuştur, oldukça iyi kazanmaktadır ve bir nevi işkolik olarak adlandırılabilir. Ancak o da dışardan bakıldığında çocukluğundan itibaren favori çocuk olarak algılansa da belki tepkisel olarak belki de yeteneği olmadığı için sanatçı olmamıştır. Babasının başarısıyla adeta yarış halindedir ve kendini yetersiz görmektedir. İşin ilginç yanı Harold da kendisini çağdaşı olan popüler ve ünlü sanatçı dostuyla karşılaştırmakta ve kabul etmek istemese de içten içe kendi başarısını ve yeteneğini sorgulamaktadır.


Filmin geri kalanını izlemekte fayda var. Çünkü detaylar ve kişiler üzerinden işlenen ve sıkıcı olmayan kısa bölümler oldukça ilginç. Klişelerden, giriş, gelişme ve sonuçlardan sıkıldıysanız bu film size göre.


Film Değerlendirmesi: Nilüfer Şen

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İçerik Üreticilerine Açık Çağrı

  Yazarlar, çevirmenler, metin yazarları, reklam yazarları… Bu çağrı, yaşamını kalemiyle idame ettiren herkese... 2003’ten bu yana yazın dünyasının farklı alanlarında çalışan biri olarak,  sizleri yapay zekâ ile içerik üretimi konusunda biraz sağduyuya davet ediyorum. 1980 doğumluyum. Analogdan dijitale geçen son neslin bir temsilcisi olarak söylüyorum: Yapay zekâ ile yazılmış metinler orijinal kalemden çıkanlarla karşılaştırıldığında sırıtıyor. İlk birkaç cümlede, birkaç anahtar kelimede kendini ele veriyor.  Ve benim gibi bunu şıp diye anlayan çok fazla içerik üreticisi var. Ne kadar uğraşsanız da, şu anki haliyle hiçbir yapay zekâya  otantik bir üslup, ruh ya da karakter kazandıramıyorsunuz. (En azından şimdilik… ) ChatGPT dahil birçok araç, “marketing” jargonuna bulanmış, keyword’lerle dolu, tanıdık, tekdüze, yapay bir dil kullanıyor. Ve bu da metinlerin güvenilirliğini ve inandırıcılığını yitiriyor. Bu, özellikle de yıllanmış içerik üreticileri için kabul ...

Kaldığımız Yerden Devam

Tekrar Merhaba :) Bir süredir yazılarıma ara vermiş olsam da, kelimelerle kurduğum köprüyü yeniden inşa etmenin zamanı geldi. 2023’te bıraktığım yerden, yeni gözlemler ve taze bir bakış açısıyla devam ediyorum. Bu süreçte hem dünyada hem de kendi yaşamımda pek çok şey değişti; bu değişimlerin bana kattığı derinlik, yazılarımın da yolculuğuna yansıyacak. Bundan böyle bloğumda kitap değerlendirmelerine, iklimsel ve çevresel gelişmelere, sanatın ilham verici dünyasına dair paylaşımlara daha fazla yer vereceğim. Hem eleştirel hem de merak dolu bir gözle, okuduklarımı, gördüklerimi ve düşündüklerimi sizlerle paylaşmayı dört gözle bekliyorum. Yazılarımda, sadece bilgi vermek değil, aynı zamanda birlikte düşünebileceğimiz, tartışabileceğimiz ve ilham alabileceğimiz bir alan açmak niyetindeyim. Nilüfer Şen Çakar

Dijital Çağda Entelektüel Üretimin Paradoksu

  Günümüz kültürel ve entelektüel üretim ortamında, sanatçılar, bilim insanları ve yazınsal/düşünsel üreticiler, yaratıcı emeklerini görünür kılma zorunluluğu ile karşı karşıya. Dijital ve sosyal medya platformlarının hegemonik etkisi, üreticileri adeta birer pazarlamacı veya reklamcı gibi hareket etmeye mecbur bırakmakta; üretimin kendisi, görünürlük stratejileri ile şekillenen bir rekabet alanına tabi kılınmaktadır. Bu durum, J. S. Mill’in “yaratıcı özgürlük” ve Hannah Arendt’in “insani faaliyetlerin hiyerarşisi” üzerine kurduğu düşünceleri çağrıştıracak biçimde, derin çalışma, odaklanma ve içe dönük üretim süreçlerini sistematik olarak baskılamakta; dolayısıyla yaratıcı potansiyelin önemli bir kısmı, görünürlük ve tanıtım zorunlulukları için tahsis edilen zamana dönüşmektedir. Sosyal medyanın zorunlulukları, üreticileri kendi alanlarının dışındaki iletişim ve PR faaliyetlerine yönlendirerek, üretken zamanın ve yaratıcı enerjinin kaybına yol açıyor. Bourdieu’nün kültürel sermaye...