Ana içeriğe atla

BUYOLOGY



Martin Lindstrom
Satın Almaya Dair Bildiğimiz Her Şey Neden Yanlış?
Çeviren: Ümit Şensoy
Optimist Yayınları 
Basım: Eylül 2012, İstanbul 
ISBN : 987-9944-186-94-0
228 Sayfa
30 TL


Kitabın tanıtımı şu şekilde başlıyor:

"İnsanların Satın Alma Sırları Bu Kitapta...
Her birimizin her yıl yaptığı sayısız alışverişi harekete geçiren gerçek etmenler nelerdir? Tüketiciler herhangi bir ürünü satın alma nedenleri kendilerine sorulduğunda hakikati mi dile getiriyorlar?


Pazarlama gurusu Martin Lindstrom 3 yılını ve 7 milyon doları harcayarak yürüttüğü nörolojik araştırmalar sonucunda şunu buldu: İş, gerçek satın alma nedenlerine geldiğinde, ağız genellikle yalan söylerken beyin hakikati dile getiriyor. Bu çığır açıcı araştırmanın sonuçları elinizdeki kitapta derlenmiş bulunuyor."


Kitap Paco Underhill'in önsözü, Kanın Beyne Hücum Etmesi, Burası Tam Yeri Olmalı, Ondakinden Ben de İstiyorum, Şu Anda Net Göremiyorum, Büyüye İnanır mısınız?, Küçük Bir Dua Okuyorum, Seni Neden Seçtim?, Şaşkınlık Duygusu, Ve İşte Yanıt, Gelin Bu Geceyi Birlikte Geçirelim, Yepyeni Bir Gün ve Sonuç bölümlerinden oluşuyor.


Kitaptan şu çarpıcı alıntıyı yapmak istiyorum öncelikle:

"Seçenek ne peki? Sizi neyin yönlendirdiğini ve motive ettiğini - sizi çeken ve iten, derinize işleyen şeyleri- daha iyi kavrayarak, reklamların saldırısıyla yüzleşebileceğiniz bir dünya. Ne bilinçaltınızın gizemli işleyişinin kölesi olacağınız, ne de bilinçaltınızı kontrolüne almak isteyen pazarlamacı ve şirketlerin kuklası olacağınız bir dünya. Vanilya kokulu cilt kremini, X-faktör içeren gizemli şampuanı, bilinçli aklınızın ciğerlerinize katran parçacıkları dolduracağını söylediği Marlboro paketini satın almak için koşturmadan önce bir an durup düşüneceğiniz bir dünya. Çünkü tüketici olarak şirketlerin bizi ayartarak ürünlerini satın aldırmak için başvuracağı bütün oyun ve tuzaklardan kaçabileceğimiz - ve aklımıza geri döneceğimiz bir dünya olacaktır bu. Ve ben de, bu kitabı yazarak bu dünyanın gerçekleşmesine yardımcı olacağım umudunu taşıyorum."

Time Dergisi'nin "Dünyanın En Etkili 100 İnsanı" listesine giren ve aynı zamanda bir yazar ve marka yaratıcısı olan Martin Lindstrom sizce niye böyle bir kitap yazdı dersiniz? İstese milyon dolarları cebine indirip mutlu mesut yaşayamaz mıydı? Uzmanlık alanını pekala insanları "reklamcılık" sektörü denilen günümüzün aldatmacılığa dönüşmüş girdabında boğmak ve ceplerinden zor kazanılmış paralarını çalmak için kullanabilirdi. Ancak onun vicdanı vardı ve bu kitabıyla uyandırma zilini çaldı. Hem de iki kere. Diğer kitabı olan Brandwashed'ı da bu yazımdan sonra paylaşacağım. Bu kitapları ardarda okuyalı 4-5 sene oluyor. Şimdi ne oldu da paylaşıyorum derseniz sebebi bugün şahit olduğum bir olay. Aslında bu tür durumlara sık rastlıyorum da paylaşmak bugüne kısmetmiş. Nedir bu durum? Anlatayım.

Bugün zorunlu kalmadıkça çıkmadığım bir alışveriş turuna çıktım. Spor kıyafet ihtiyacım vardı. Tayt, T-Shirt filan bakacaktım. Her zaman yaptığım gibi mağazaya hızla daldım. Sağa sola bakınmadan direkt hedefim olan spor katına çıktım. Hiç denemeden (Çünkü kabinde kıyafet denemek kadar sıkıcı ve zaman kaybettirici bir iş daha yoktur...yani ben öyle düşünüyorum) şöyle bir üzerime tutarak göz kararı gerekli şeyleri aldıktan sonra merdivenlerden uçarcasına aşağı indim. Kasada sıraya girdim. Önümdeki kadın bir adet en fazla 20 TL ederindeki T-Shirt'ü değiştirmeye gelmiş. Etiketi üzerinde. Yanlış bilmiyorsam 10 gün içinde etiketi çıkmamış ürün iade edilebiliyor veya değiştirilebiliyor. Burada bir parantez açayım. Bu kuralı bilen bazı kadınlar giysileri satın aldıktan sonra birkaç sefer etiketi içine saklayarak o giysileri giyiyor ve daha sonra da on gün geçmeden gelip iade ediyor. Ve bazı mağazalar da o giyilmiş elbiseleri temizletme ihtiyacı dahi duymadan askıya asıyor. Nerede kalmıştık? Evet önümdeki değişime gelen kadının işlemi her nedense asırlar sürdü. Arkamda kredi kartına yüklenerek otuz parça kıyafet sırtlanmış sabırsız kadınlar ordusu birikti. Başka kasa açamaz mısınız? Daha ne kadar bekleyeceğiz? sızlanmaları yankılanmaya başladı. Önümdeki kadınsa gayet rahat "Ben bu iş için ta nerelerden geliyorum" vesaire gibi birşey mırıldandı. Kasa görevlisi ikinci bir kasiyer arkadaşını anons etti. Tüm bunlar tam 15 ila 20 dakika sürdü. Çünkü önümdeki kadın iade mi etse değiştirme mi yapsa bir türlü karar veremedi. Nihayet iadede karar kıldığında ise parayı kartına mı yükletecek yoksa peşin mi alacak bu dert oldu. Fakat asıl ilginci kadında "Arkamda sürüyle insan bekliyor. Biraz daha seri olayım" gibisinden hiçbir endişe emaresi görünmemesiydi. O 20 TL'ye acil ihtiyacı olan birine benzemiyordu. Zaten uzun yoldan geliyorsa yol parası 20 TL tutmuştur gidiş dönüş. Her neyse varmak istediğim nokta şu: Hayat böyle bir şey mi? Üç kuruşluk bir paçavra için dünya yolu tepip, dakikalarca kasada pek de hayati olmayan "iade mi değişim mi?", "karta mı peşin mi?" sorularıyla kıymetli ömrü ve bize bahşedilen bu nefesi heba etmeye değer mi? Özellikle kadınlara soruyorum: Nadir eser kovalamıyorsanız saatlerinizi, günlerinizi ve sonuçta hayatınızı bez parçaları peşinde ziyan etmek sizce ne kadar mantıklı ve gerekli? 


Kitap Değerlendirmesi: Nilüfer Şen 










Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hakikati Arayanlar Fikir Hırsızlarına Karşı

  Sevgili İçerik Üreticisi Dostum, “Dostum” diyorum, çünkü seni hiç tanımasam da niyetlerini, egonu, gizli kıskançlıklarını ve hangi açmazlardan geçmekte olduğunu çok iyi seziyorum. Yolların, daha önce pek çok benzerinin geçtiği tanıdık patikalara çıkıyor. 2003’ten bu yana yayın dünyasında, fikir hırsızlığından intihale, kopyadan taklide türlü girişimlere şahit olmuş ve maruz kalmış biri olarak diyorum ki sandığın kadar “görünmez” değilsin. “Az takipçili bir çevirmen / editör fikirlerinin çalındığını anlamaz, anlasa da ispatlayamaz” diye düşünüyorsun. Yanılıyorsun :) Bu yanılgının sonuçlarını bir kısmı hâkim karşısında, bir kısmı da arabuluculuk masasında acı şekilde öğrendi. Sosyal medyada ve bloğumda paylaştıklarım buzdağının yalnızca görünen kısmı. Daha fazlası var ve doğru zamanda, doğru yerde ortaya çıkmayı bekliyor. Sen de biliyorsun ki kendi birikimin yetersiz; sosyal çevre ve imkanların da seni sadece bir yere kadar taşıyor. O yüzden sağa sola bakınıp “ne koparabilirim” ...

İçerik Üreticilerine Açık Çağrı

  Yazarlar, çevirmenler, metin yazarları, reklam yazarları… Bu çağrı, yaşamını kalemiyle idame ettiren herkese... 2003’ten bu yana yazın dünyasının farklı alanlarında çalışan biri olarak,  sizleri yapay zekâ ile içerik üretimi konusunda biraz sağduyuya davet ediyorum. 1980 doğumluyum. Analogdan dijitale geçen son neslin bir temsilcisi olarak söylüyorum: Yapay zekâ ile yazılmış metinler orijinal kalemden çıkanlarla karşılaştırıldığında sırıtıyor. İlk birkaç cümlede, birkaç anahtar kelimede kendini ele veriyor.  Ve benim gibi bunu şıp diye anlayan çok fazla içerik üreticisi var. Ne kadar uğraşsanız da, şu anki haliyle hiçbir yapay zekâya  otantik bir üslup, ruh ya da karakter kazandıramıyorsunuz. (En azından şimdilik… ) ChatGPT dahil birçok araç, “marketing” jargonuna bulanmış, keyword’lerle dolu, tanıdık, tekdüze, yapay bir dil kullanıyor. Ve bu da metinlerin güvenilirliğini ve inandırıcılığını yitiriyor. Bu, özellikle de yıllanmış içerik üreticileri için kabul ...

Kaldığımız Yerden Devam

Tekrar Merhaba :) Bir süredir yazılarıma ara vermiş olsam da, kelimelerle kurduğum köprüyü yeniden inşa etmenin zamanı geldi. 2023’te bıraktığım yerden, yeni gözlemler ve taze bir bakış açısıyla devam ediyorum. Bu süreçte hem dünyada hem de kendi yaşamımda pek çok şey değişti; bu değişimlerin bana kattığı derinlik, yazılarımın da yolculuğuna yansıyacak. Bundan böyle bloğumda kitap değerlendirmelerine, iklimsel ve çevresel gelişmelere, sanatın ilham verici dünyasına dair paylaşımlara daha fazla yer vereceğim. Hem eleştirel hem de merak dolu bir gözle, okuduklarımı, gördüklerimi ve düşündüklerimi sizlerle paylaşmayı dört gözle bekliyorum. Yazılarımda, sadece bilgi vermek değil, aynı zamanda birlikte düşünebileceğimiz, tartışabileceğimiz ve ilham alabileceğimiz bir alan açmak niyetindeyim. Nilüfer Şen Çakar