Ana içeriğe atla

ESTETİK



HEGEL

Estetik 

Güzel Sanat Üzerine Dersler 

Özgün Adı: Vorlesungen Über Die Aesthetik

Çeviren ve Derleyen: Taylan Altuğ - Hakkı Hünler 

Kırmızı Kedi Yayınevi

Birinci Basım: Şubat 2019, İstanbul

ISBN : 978 - 605 - 298 - 446 - 8 

99 Sayfa

11 TL

Kitabın tanıtım bülteni şu şekilde:

"Düşünce ve düşünüm, sanatın üzerinde kanatlarını açarlar."

Hegel'in Estetik'i adeta felsefe adına çıkarılmış bir veraset ilamıdır. Burada tarihsel boyutlarıyla ortaya koyduğu "sanatın ölümü" tezi, dünden bugüne Adorno'dan Heidegger'e, Lukacs'tan Derrida'ya birçok düşünürde yankı bularak bitek bir tartışma odağı oluşturmuştur. Taylan Altuğ ile Hakkı Hünler'in birer felsefeci gözüyle çevirip derledikleri bu seçki, Hegel'in yıllara yayılan ciltler dolusu ders notları içindeki köşebentleri biraraya getiriyor. 

Hegel'den şu alıntıyı paylaşmak istiyorum:

"Sanat eserlerinde uluslar, en zengin iç sezgilerinin ve düşüncelerinin tortusunu bırakmışlardır ve sanat çoğu kez onların felsefelerini ve dinlerini anlamanın anahtarı ve pek çok ulusta da biricik anahtarıdır. Sanat, bu uğraşı din ve felsefe ile paylaşır ama bunu özel bir biçimde yani en yüksek (gerçekliği) bile duyusal bir biçimde sergileyip bu şekilde onu duyulara, duygulara ve doğanın görünüş tarzına yakınlaştırarak yapar...Tin, saf düşünce ile salt dışsal, duyusal ve gelip geçici olan şey arasındaki, doğa ve sonlu gerçeklik ile sonsuz kavramsal düşünme özgürlüğü arasındaki ilk uzlaştırıcı orta terim olarak, kendisinden güzel sanat eserleri yaratır."

Sanata İlişkin Yaygın Düşünceler, İnsan Etkinliğinin Ürünü Olarak Sanat Eseri, Sanat Eserinin Duyusal Doğası ve özellikle Sanat Alanının Felsefi İncelemeye Elverişliliği bölümlerini altını çizerek okudum.

Kitap Değerlendirmesi: Nilüfer Şen 






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İçerik Üreticilerine Açık Çağrı

  Yazarlar, çevirmenler, metin yazarları, reklam yazarları… Bu çağrı, yaşamını kalemiyle idame ettiren herkese... 2003’ten bu yana yazın dünyasının farklı alanlarında çalışan biri olarak,  sizleri yapay zekâ ile içerik üretimi konusunda biraz sağduyuya davet ediyorum. 1980 doğumluyum. Analogdan dijitale geçen son neslin bir temsilcisi olarak söylüyorum: Yapay zekâ ile yazılmış metinler orijinal kalemden çıkanlarla karşılaştırıldığında sırıtıyor. İlk birkaç cümlede, birkaç anahtar kelimede kendini ele veriyor.  Ve benim gibi bunu şıp diye anlayan çok fazla içerik üreticisi var. Ne kadar uğraşsanız da, şu anki haliyle hiçbir yapay zekâya  otantik bir üslup, ruh ya da karakter kazandıramıyorsunuz. (En azından şimdilik… ) ChatGPT dahil birçok araç, “marketing” jargonuna bulanmış, keyword’lerle dolu, tanıdık, tekdüze, yapay bir dil kullanıyor. Ve bu da metinlerin güvenilirliğini ve inandırıcılığını yitiriyor. Bu, özellikle de yıllanmış içerik üreticileri için kabul ...

Kaldığımız Yerden Devam

Tekrar Merhaba :) Bir süredir yazılarıma ara vermiş olsam da, kelimelerle kurduğum köprüyü yeniden inşa etmenin zamanı geldi. 2023’te bıraktığım yerden, yeni gözlemler ve taze bir bakış açısıyla devam ediyorum. Bu süreçte hem dünyada hem de kendi yaşamımda pek çok şey değişti; bu değişimlerin bana kattığı derinlik, yazılarımın da yolculuğuna yansıyacak. Bundan böyle bloğumda kitap değerlendirmelerine, iklimsel ve çevresel gelişmelere, sanatın ilham verici dünyasına dair paylaşımlara daha fazla yer vereceğim. Hem eleştirel hem de merak dolu bir gözle, okuduklarımı, gördüklerimi ve düşündüklerimi sizlerle paylaşmayı dört gözle bekliyorum. Yazılarımda, sadece bilgi vermek değil, aynı zamanda birlikte düşünebileceğimiz, tartışabileceğimiz ve ilham alabileceğimiz bir alan açmak niyetindeyim. Nilüfer Şen Çakar

Dijital Çağda Entelektüel Üretimin Paradoksu

  Günümüz kültürel ve entelektüel üretim ortamında, sanatçılar, bilim insanları ve yazınsal/düşünsel üreticiler, yaratıcı emeklerini görünür kılma zorunluluğu ile karşı karşıya. Dijital ve sosyal medya platformlarının hegemonik etkisi, üreticileri adeta birer pazarlamacı veya reklamcı gibi hareket etmeye mecbur bırakmakta; üretimin kendisi, görünürlük stratejileri ile şekillenen bir rekabet alanına tabi kılınmaktadır. Bu durum, J. S. Mill’in “yaratıcı özgürlük” ve Hannah Arendt’in “insani faaliyetlerin hiyerarşisi” üzerine kurduğu düşünceleri çağrıştıracak biçimde, derin çalışma, odaklanma ve içe dönük üretim süreçlerini sistematik olarak baskılamakta; dolayısıyla yaratıcı potansiyelin önemli bir kısmı, görünürlük ve tanıtım zorunlulukları için tahsis edilen zamana dönüşmektedir. Sosyal medyanın zorunlulukları, üreticileri kendi alanlarının dışındaki iletişim ve PR faaliyetlerine yönlendirerek, üretken zamanın ve yaratıcı enerjinin kaybına yol açıyor. Bourdieu’nün kültürel sermaye...