Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

MADE IN DAGENHAM

Made In Dagenham (Dagenham Yapımı ya da Dagenham'da Başladı) 2010 yapımı bir film. Günün anlam ve önemine uygun olur diye düşünüyorum. Filmin Türkiye'de gösterime girdiğini hayal meyal hatırlıyorum. Yalnız ismi Kadının Fendi olarak çevrilmiş. Daha uygun bir isim düşünülebilirdi. Kadın kurnazlıkta erkeği yendi anlamına gelen Kadının Fendi başlığı, filmin içeriğiyle uyuşmuyor.  Zira bu filmde 1968'de İngiltere Dagenham Ford Fabrikasında kadın işçilerin cinsiyet ayrımcılığına karşı protestosu işleniyor. Kadın işçiler erkeklerle eşit haklar (başta maaş) için canla başla mücadele ediyor. Başta ustabaşı ve kadınların eşleri dahil olmak üzere erkekler de onlara yardımcı oluyor. Öte yandan zaman içinde grev uzayıp işler ciddiye binince türlü sıkıntılarla karşılaşıyor kadınlar. Fakat geri adım atmıyorlar ve hak taleplerinden vazgeçmiyorlar. Bir kaç tanesi hariç.  Her neyse kadının kurnazlık yaptığı filan yok bu filmde. Baya direkt biçimde hakkı olanın peşinden gidiyor. Alavere dalav...

SAHİLİN KENARINDAKİLER

Şimdi tabi her sabah aşağı yukarı aynı güzergahta yürüyünce ister istemez sizin gibi yürüyüşe çıkan birçok insanla tanış oluyorsunuz. Kimisi iş arama evresinde, kimisi ev hanımı, bir kısmı işe gitmeden evvel spor amaçlı koşuya çıkan erkenciler... Ben zaman içinde toplumun dışına itilmiş kişiler de tanıdım bu yürüyüşler esnasında. Mesela zeka geriliği ya da engelli olduğunu sandığım bir kızcağız vardı. Bu kız her sabah gittiğim çay bahçesinin civarında ya bisikletine biner ya da sahilde katlanır sandalyesinde oturur. Büyük kulaklıkları kulağında cep telefonu elinde avaz avaz şarkı söyler. Bir de zaman zaman kendisini yolun ortasına atar. İki seksen serilir. Bisikleti bir tarafa kendi diğer tarafa. Geçenlerde yine böyle kendini yere atmışken yanına gittim. Bisikletli bir kadın da yanında ona yardımcı olmaya çalışıyordu. Ayrıca sahil güvenliğinden bir görevli de sağolsun kızı yerden kaldırmaya yardım etmiş. Her neyse bu kızcağız meğersem beynindeki bir problem nedeniyle ilaç kullanıyormuş...

OUT OF INK - MÜREKKEPTEN

11.04.2019 - 28.07.2019  Geçen hafta Pera Sanat Müzesi'ndeki Out of Ink - Mürekkepten Sergisine gittim. Sergi Çin Güncel Sanatından Yorumlamalar başlığıyla sunuluyor. Sergi gezerken en sevdiğim şey eserlerin hikayelerini okumak. Eğer o gün normalden fazla kalabalık bir izleyici kitlesi varsa ve flaşsız fotoğraf çekilmesine izin veriliyorsa önce açıklama metinlerinin fotoğrafını çeker evde sakin kafayla okurum.  Aslında sanat eserlerinin mutlaka tek bir açıklaması ve anlamı olmak zorunda değil. Bir eserde sizin gördüğünüz ve eserin sizde uyandırdığı duygular, düşünceler de önemlidir. Öte yandan sanatçının vermek istediği bir mesaj varsa ve bunu da paylaşıyorsa o zaman eseri daha kapsamlı anlamak için hikayesini de öğrenmekte fayda var.  Ben müzenin her katında zamanım elverdiğince uzun durmaya gayret ettim. Çin sanatı hakkında ne biliyoruz ya da ne biliyorum diye düşündüğümde ilk aklıma gelen Terracotta Askerleri oldu. Hani şu Çin'in ilk İmparatoru Qin Shi Huangdi (M.Ö. 25...

YARATMA CESARETİ

YARATMA CESARETİ Rollo May  Metis Yayınları  İlk Basım: Haziran 2013 Dördüncü Basım: Ocak 2018  ISBN-13: 978-975-342-190-4 147 Sayfa 19 TL Kitabın arka kapağındaki tanıtım bülteni şu şekilde başlıyor:  "Yaratma Cesareti, Amerikan psikolojisi ve varoluşçu psikoterapinin önde gelen ismi Rollo May'in en temel yapıtlarından biri. May, psikoloji, psikoterapi, felsefe ve sanatla yakın ilişkisinden ötürü, yaratıcılık konusunu ilginç bir perspektiften inceliyor. Tüm varoluşçular gibi o da kaygı olgusuna büyük önem vererek, değişimin kaygının içine gömülerek varılacak bir yaratıcılık düzeyinde gerçekleşeceğini vurguluyor." Kitabın Çeviri ve Sunuşu Alper Oysal'a ait. Uzun zamandır okuduğum en etkili sunuşlardan bir tanesi diyebilirim. Yaratma Cesareti, Yaratıcılığın Doğası, Yaratıcılık ve Bilinçdışı, Yaratıcılık ve Karşılaşma, Delfi Kahini: Bir Terapist, Yaratıcılığın Sınırları Üzerine ve Biçim Tutkusu bölümlerinden oluşuyor. Kitapta Moral Cesaret başlığı altında çok ilginç bu...

ARCTIC

Filmde Mads Mikkelsen Kuzey Kutbunda uçağı düşüp mahsur kalan bir kişiyi canlandırıyor. Muhtemelen hem pilot hem de araştırmacı. Film bu konuyla ilgili bilgi vermiyor. Ama hayatta kalmak için geliştirdiği günlük rutin ve becerilerinden onun bu koşullarda çalışan biri olduğu izlenimi elde ediliyor. Film Mikkelsen'in hergün belli zamanlarda yapması gereken birtakım işlerin gösterilmesiyle başlıyor. Daha sonra bir şekilde yolları yaralanan (nasıl olduğunu anlatmayayım filmin heyecanı kaçmasın) başka bir pilot (ya da araştırmacı) kadınla kesişiyor.  Filmin görselliği müthiş. Kutupların dondurucu soğuğu, yalnızlığı ve insan yaşamı için ne denli zor şartlar olduğu çok iyi verilmiş. Öte yandan tek bir kutup ayısıyla mücadele sahnesi için bile film izlemeye değer. Filmin zirve noktası bence yaralı kadını günlerce istasyona taşımaya çalıştıktan sonra  bir noktada kadının ölmek üzere olduğunu farkedince onu istemeden terk etmek zorunda kaldığı sahne. O sahneden sonra birşey oluyor. (Onu...

HELLO, MY NAME IS DORIS

Hello, My Name is Doris (Merhaba, Benim Adım Doris)...bu filme kişisel gelişim ile ilgili filmler başlığı altında rastladım. Sally Field'i başrolde görünce oldukça ilgimi çekti. Filmde 60 yaşlarında bir firmada çalışan Doris platonik olarak iş arkadaşına aşık olur. Daha sonra bir kişisel gelişim seminerine katılır. Orada ortamın ve konuşmacının yükseltici etkisiyle kendine aşırı bir güven gelir. Sürekli seminerde öğrendiği Impossible (I'm Possible) yani "imkansız değil mümkün" mottosunu tekrarlayarak kendini motive eder. İş arkadaşı John'a kendini beğendirmek için türlü şekillere girer.  Aslında özel hayatında da hiçbir eşyasını atamayan, tüm eşyalarıyla duygusal bağlar kurmuş ve bir türlü sadeleşemeyen bir yapıya sahiptir. Arkadaşları bu huyundan ve John'dan vazgeçmesi ve yaşına göre davranması için Doris'e telkinlerde bulunsa da o artık yaşamında bir değişiklik istemektedir. Buradaki sorun daha kendi içindeki problemleri halledemeden bu aşka kendini fazl...

SOSYAL MEDYA DETOKSUNUN FAYDALARI

Sosyal medya kullanıcı sayısı günden güne artmaya devam ediyor. Bir kişinin en sevdiği sosyal medya sitelerine ve uygulamalarına bakarak günde en az 1 saat 40 dakika harcadığı tespit edilmiş. Bu, başka birçok faydalı etkinliğe harcanabilecek şaşırtıcı bir süre, ancak aynı zamanda mevcut sosyal ve kurum kültürünün de bir göstergesi. Bununla birlikte, bu, sosyal medyada bu kadar zaman harcamanın bizim için iyi olduğu anlamına gelmiyor. İşimiz çalışma saatleri boyunca çevrimiçi olarak sosyal olarak kalmamızı gerektirebilir, ancak haftasonu boyunca veya tatil sırasında detoks yapmak çok yararlı olabilir. Kendinizi Sosyal Karşılaştırma Döngüsünden Kurtarmak Bilim insanları, sosyal medyayı kullanan insanların çoğunun günün sonunda kendilerini bildikleri herkese kıyaslamaya başladıklarını keşfettiler. Bununla ilgili sorun, benlik saygısı üzerinde ciddi bir etkisi olabileceğidir. Örneğin, tanıdığınız çoğu insan evlenip çocuk sahibi oluyorsa ancak siz halen bekarsınız, sonunda izole ve yalnız h...

SCREENAGER'IM SCREENAGER'SIN SCREENAGER

Dünya her yaştan "Screenager"ın (“Teenager” yani “ergen” kelimesine benzer şekilde türetilmiş “Ekran izleyicisi/kullanıcısı” anlamına gelen kelime) hakimiyeti altına girmiş durumda. Ekran izlemeyen ya da kullanmayan birini tanıyor musunuz? Akıllı telefon ekranı, bir tablet ekranına bakmayan var mı? Peki ya bir TV ekranı veya bir araba gösterge tablosu ekranı? Bir film perdesi? Bir kamu reklamı ilan panosu ekranı? Çeşitli pazar araştırma kaynaklarına göre, ekran izlemek artık neredeyse baskın bir insan faaliyetidir. Bu nedenle, hepimizin "Screenager" olduğumuz söylenebilir mi? 5 yaşından 96 yaşına kadar - sosyal medya, haberler, bilgi, sağlık ve refah için, aile içi etkileşimler için ve çevrimiçi alışverişler için "Screenagers"  çağında yaşıyoruz ve evet dünya "Screenagers"  dünyası haline geldi. Sizce ekrana bakma trendi önümüzdeki günlerde azalacak mı? Cevap:  Hayır ! Tüm çalışmalar ve pazar araştırmaları, "Screenager" lar tarafından y...

BALKON BAHÇE

Nisan ayıydı. İşimden yeni ayrılmıştım. Bir öğleden sonra mavi korkuluklu uzun balkonumda oturup kahvem elimde en sevdiğim dergiyi okumaya koyuldum. Sayfaları çevirirken şehir hayatında sıkışıp kaldığımı unutuyordum. Renk renk çiçeklerle dolu bahçe fotoğraflarına bakarken hayallere dalıyordum. “Bahçenizin ya da balkonunuzun birkaç fotoğrafını gönderin, güzelleştirelim” diyordu Öncesi Sonrası bölümünün sonunda. Başvurmaya karar verdim. “Sayın Balkon Bahçe Yetkilileri,  Derginizi uzun süredir beğenerek okuyorum. Balkonumu güzelleştirirseniz çok sevinirim. Sevgiyle kalın.  Sırma Arslan” Balkonumuzun birkaç farklı açıdan fotoğrafını ekleyip e-postama ekledim.  Cevabı beklemeye koyuldum.  “İyi günler Sırma Hanım’la mı görüşüyoruz?” “Evet benim buyurun” “Sırma Hanım Balkon Bahçe Dergisi’nden arıyoruz. Önümüzdeki ayın Öncesi Sonrası talihlisi siz seçildiniz.” Sevinçten ne diyeceğimi bilemedim. Telefondakilere açık adresi verip ev ahalisine koştum.  “Anne Balkon Bahçe, ...

DONDURMA VAKASI

Kadıköy Evlendirme Dairesi’nin önü ana baba günüydü. Arka arkaya park etmiş Coni Tur otobüslerinin etrafı bavulları ile bekleşen insanlarla doluydu. Babam annemle beni akşam on buçuk civarında kalkış yerine bıraktı. Sabah ettikleri kavga yüzünden bizimkilerin arası bozuktu. Arabada Kadıköy’e kadar hiç konuşmadan gelmiştik. İner inmez elimde seyahat acentasının verdiği kağıttan araç plakasını kontrol ettim. Tabelaya baktım. “Assos Ayvalık Bozcaada”. Otobüsümüzü bulmuştuk. Babamla vedalaştık. Önünde ve arkasında beyaz harflerle Coni Tur yazan kırmızı T-shirtlü rehber ve yardımcısı bizi selamladı. Bavullarımızı bagaja verip annemle yerimize oturduk. “Keşke babam da gelseydi” “İnadı tuttu. Hayatta gelmez.” dedi annem çantasından yelpazesini çıkarırken. Sağ tarafta önden ikinci sırada oturuyorduk. Cam kenarındaydım. “İstersen cam kenarına sen geç” “Yok evladım. Sen rahatına bak. Zaten gece gece ne göreceğim. Uyurum ben” Otobüs on bire doğru doldu. Yaklaşık kırk kişiydik. Kimler yoktu ki!...

GÜNLÜK RİTÜELLER

GÜNLÜK RİTÜELLER Mason Currey Kolektif Kitap Mason Currey, 2013 2. Baskı, Şubat 2014 İstanbul ISBN: 978 - 605 - 5029 - 06 -7 234 Sayfa Kitap Büyük Eserlerin Yaratıcıları Nasıl Çalışır Sorusu üzerinden Günlük Ritüellerin öneminden bahsediyor.  "Günlük alışkanlıklarımızın yaratıcı süreç üzerindeki etkisini hiç merak ettiniz mi? Bir rutin belirleyip ona sadık mı kalmalı, yoksa hayatı akışına mı bırakmalı...Karar vermeden önce bu kitaba mutlaka göz atmalısınız."  Hayran olduğumuz büyük fikir ve eserlerin yaratıcıları gündelik hayatlarında ne yapıyorlardı? Sıradan insanlar olmaktan çıkıp tarihin sayfalarında kendilerine yer edinmelerini sağlayan o büyük eserler hangi gündelik rutinlerin sonucunda doğmuştu? Yine nBeyin portalında konuyla ilgili yazdığım yazıyı paylaşmak isterim. Çok hoşuma gitmişti:) "1984 ve Hayvan Çiftliği gibi klasiklerin yazarı George Orwell’in hikâyesini hiç merak ettiniz mi? Büyük yazarlar, düşünürler ya da bilim insanlarının da aslında sizin ve benim gi...

BU BİR PİPO DEĞİLDİR

BU BİR PİPO DEĞİLDİR Michel Foucault  Yapı Kredi Yayınları - 296 1. Baskı: İstanbul, Kasım 1993 2. Baskı: İstanbul, Şubat 2016 ISBN: 978 - 975 - 363 - 170 - 7 59 Sayfa 10 TL Kitabın tanıtım bülteni şu şekilde: "Michel Foucault, Magritte'in tedirgin edici resimlerinden birkaçına aklını takmıştı. Hem bu resimlerle, hem de ressamla uzun uzun söyleşti, uzun uzun düşündü ve kısaca, ama sıkıştırılmış barut gibi, okurun zihnini patlatmaya aday bir kitapla çıkageldi. Gördüğümüz, gördüğümüz müdür? Bu bir pipodur. Mudur?" Müdür müdür müdür gibi bir başlangıç oldu ama önce bölümlerinden başlayayım: Önsöz, İşte İki Pipo, Çözülmüş Kaligram, Klee, Kandinsky, Magritte, Çökerten Sözcükler, İleri-Sürüşün Yedi Mührü ve Resmetmek İleri Sürmek Değildir adlı bölümlerden oluşuyor. İnceleme Pipo çiziminin Pipo olmadığını aslında Piponun bir temsili olduğunu anlatmaktadır. Fakat asla bu kadar basit değil. Kitap "mind blowing" yani zihin patlatıcı olduğu kadar beyin de yakıyor bence. O ...

OLAĞANÜSTÜ BİR GECE

OLAĞANÜSTÜ BİR GECE Stefan Zweig Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 1. Basım 2015, İstanbul 15. Basım 2018, İstanbul ISBN: 978-605-332-609-0 69 Sayfa 8 TL  Kitabın arka kapağındaki tanıtım bülteni şöyle başlıyor: "Olağanüstü Bir Gece, seçkin bir burjuva olarak rahat ve tasasız varoluşunu sürdürürken giderek duyarsızlaşan bir adamın hayatındaki dönüştürücü deneyimin hikâyesidir. Sıradan bir Pazar gününü at yarışlarında geçirirken, belki de ilk kez burjuva ahlakından saparak "suç" işler. Böylece yeniden "hissetmeye" başladığını, kötücül ve ateşli hazları olan gerçek bir insan olduğunu fark eder. İçindeki haz dolu esrime, aynı günün akşamında onu gece âleminin son atıklarının arasına, "hayatın en dibindeki lağımlara" sürükleyecek, varış noktası ise ruhani bir uyanış olacaktır." Bu kitabı okumadan önce başıma gelen bir olayı anlatayım. Birkaç ay önce bir sabah acil bir işimi halletmeye ATM'ye gittim para çekmek için. Yüksek bir meblağ değildi. G...

FİLOZOFLARIN KARNI

FİLOZOFLARIN KARNI Michel Onfray Can Yayınları  1. Basım 2010 ISBN : 978 975 071 232 6 160 Sayfa Mide yoluyla felsefeye nüfuz etmek mümkün mü? sorusuyla başlıyor tanıtım. Şu şekilde devam ediyor: "Michel Onfray, okuru alternatif bir felsefe yolculuğuna çıkarıyor bu kitabında. Gelmiş geçmiş en ünlü felsefecilerin düşüncelerini, sevdikleri yemekler üzerinden okuyor. Kant, Nietzsche, Marinetti ve Sade hangi yemekleri severlerdi ve bu yemekler onları nasıl etkiledi? Çiğ ahtapot yemeyi sevmese Diogenes uygarlığa düşman olur muydu? Rousseau sürekli süt ürünleri yemek zorunda olmasa azla yetinmeye bunca methiye düzer miydi? Kâbuslarında devamlı yengeçler gören Sartre, hayat boyu kabuklulardan tiksinmesinin bedelini ödemedi mi? Onfray kışkırtıcı, eğlenceli sorular soruyor Filozofların Karnı'nda: Acaba zihnimiz kadar midemiz de düşünür mü? Tarihimizi, özellikle düşünce tarihimizi hakkını yediğimiz midemizle bir kez daha düşünmek yararlı olmaz mı? Filozofların Karnı, felsefeyle ilgilene...

YÜRÜMENİN FELSEFESİ

YÜRÜMENİN FELSEFESİ Frederic Cros  Kolektif Kitap 6. Basım ISBN : 9786055029647 192 Sayfa 23 TL Kitabın tanıtım bülteni şu şekilde başlıyor:  "Nietzsche’nin Kara Orman’da yürürken göz çukurlarına dolan mutluluk gözyaşları, Rimbaud’nun tahta ayağıyla açılacağı çöllere dair kurduğu düş, yasaklı Rousseau’nun Alpler’deki adımları, Thoreau’nun Walden’daki gezintisi, Nerval’in dar sokaklardaki aylaklığı ve daha niceleri... Aylaklar, göçebeler, sürgünler, hacılar, kaçaklar, seyyahlar, münzeviler ve mülteciler yürüyorlar. Peki yürümek sadece evle iş arasında gidip gelmek, bir yerlere yetişmek ve koşuşturmak değil de evrenle özel bir ritim, akort ya da hafifleme içinde buluşmak olabilir mi? Yeryüzüyle hemhal olup kendimizi başkalaşmaya açarak yürüyebilir miyiz? Yürümek iki mesafe arasında gidip gelmek değil yaratıcı bir eylemdir. Hem kendi yalnızlığımıza çekildiğimiz hem de toplum olarak bizi dönüştürecek bir ayağa kalkıştır. İki büklüm vücudun karşısında dikilmeye çalışan, attığı...

METEOROLOJİ - ATMOSFERİMİZİ ANLAMAK

METEOROLOJİ - ATMOSFERİMİZİ ANLAMAK Kitabın Özgün Adı: Meteorology Understanding The Atmosphere  Steven A. Ackerman John A. Knox Nobel Akademik Yayıncılık  3. Basımdan Çeviri, Eylül 2015 Çeviri Editörleri: Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Arş Gör. Dr. Sedef Çakır ISBN : 978 - 605 - 320 - 209 - 7 602 Sayfa "Meteoroloji: Atmosferimizi Anlamak", diğer bir deyişle, havayı, hava ve atmosfer olaylarını, iklimi ve atmosferik çevremizi anlamak adlı ve amaçlı bu kitap, meteoroloji konusunda lisans eğitimi alanlar ve anabilim dalı meteoroloji olmamasına rağmen temel meteoroloji, klimatoloji ve atmosferik çevre dersi alması gerekenler için hazırlanmış temel bir kitaptır. Kitap; gerçek dünya örnekleri, uygulamaları ve merak uyandırıcı anlatımıyla öğrencilere hitap etmektedir. Bu kitap atmosferi nasıl gözleriz ve elde ettiğimiz bilgilerle atmosferik olayları nasıl açıklarız konusuna vurgu yapmaktadır. İlk bölümlerde hava olaylarının oluşumu ile birlikte basınç, sıcaklık, nem, bulut, yağış gibi ...

REKLAMCI VE ŞAMAN

REKLAMCI VE ŞAMAN Ahmet Güngören Yol Yayınları  1. Basım Haziran 1995 ISBN : 975 - 7569 - 33X 140 Sayfa Ahmet Güngören'in Deneme türündeki Reklamcı ve Şaman kitabının kapağında şöyle yazıyor: "Bu kitap doğası gereği ait olduğu Gutenberg Galaksisi'nden, eskiden patikalarında şamanların dolaştığı şimdilerdeyse çevresinde telekomünikasyon uydularının cirit attığı bir gezegene bakıyor. Neanderthal Adamından Sibernetik Adamına mit kırıntıları ve gündelik büyülerde yaşayan reklam-mantığı kurcalıyor. Kahramanlarıysa, aslında tek bir kişi olan iki insan tipi: oynayan insanla, düşleyen insan..." Kitap Mit Kırıntıları, gündelik büyüler ve düş ve ekmek adlı bölümlerden oluşuyor.  Ahmet Güngören ilginç bir girişle söze başlıyor: "Bir masanın çevresindeyiz. Siz müşterisiniz. Bu kitabı almak, okuyup okumamak anlık bir kararınıza kalmış. Size yapacağım bu sunum (reklamcı jargonuyla prezentasyon) belki de son şansım olacak. Ya kitabı karıştırdığınız kitapçının standındaki yerine...

GÜZELLİK VE YÜCELİK DUYGULARI ÜZERİNE GÖZLEMLER

GÜZELLİK VE YÜCELİK DUYGULARI ÜZERİNE GÖZLEMLER  Kitabın Özgün Adı: Beobachtungen Über Das Gefühl des Schönen und Erhabenen Immanuel Kant Hil Yayın 2010 ISBN: 978 - 975 - 7638 - 39 - 1 63 Sayfa 8 TL Immanuel Kant'ın Saf Aklın Eleştirisi, Pratik Aklın Eleştirisi ve Yargı Gücünün Eleştirisi eserlerini çoğumuz biliyoruz. Felsefeye ilgili olunup da bunlardan en az birinin okunmamış olmasına ihtimal vermiyorum. Bu kitabını ise sahaflarda gezerken tesadüfen buldum. Kant'ın akademideki ilk yıllarının ürünüymüş.  Kitabın arka kapağındaki açıklama çok ilgimi çekti: "Güzellik ve Yücelik Duyguları Üzerine Gözlemler, Kant'ın büyük eleştiri üçlüsünün estetiğe ayırdığı parçası Yargı Gücünün Eleştirisinden çok önce, insan duyarlığını ve duygularını ele aldığı ilk çalışmasıdır. Henüz kırk yaşında genç bir üniversite hocasıyken yazdığı bu kitap, sek felsefesi ve kuru üslubuyla tanınan Kant'ın felsefi olduğu kadar edebi nitelikli denemeler üretmek konusunda da yetenekli olduğunu gös...