Ana içeriğe atla

ARCTIC



Filmde Mads Mikkelsen Kuzey Kutbunda uçağı düşüp mahsur kalan bir kişiyi canlandırıyor. Muhtemelen hem pilot hem de araştırmacı. Film bu konuyla ilgili bilgi vermiyor. Ama hayatta kalmak için geliştirdiği günlük rutin ve becerilerinden onun bu koşullarda çalışan biri olduğu izlenimi elde ediliyor.

Film Mikkelsen'in hergün belli zamanlarda yapması gereken birtakım işlerin gösterilmesiyle başlıyor. Daha sonra bir şekilde yolları yaralanan (nasıl olduğunu anlatmayayım filmin heyecanı kaçmasın) başka bir pilot (ya da araştırmacı) kadınla kesişiyor. 

Filmin görselliği müthiş. Kutupların dondurucu soğuğu, yalnızlığı ve insan yaşamı için ne denli zor şartlar olduğu çok iyi verilmiş. Öte yandan tek bir kutup ayısıyla mücadele sahnesi için bile film izlemeye değer. Filmin zirve noktası bence yaralı kadını günlerce istasyona taşımaya çalıştıktan sonra  bir noktada kadının ölmek üzere olduğunu farkedince onu istemeden terk etmek zorunda kaldığı sahne. O sahneden sonra birşey oluyor. (Onu da söylemeyeyim burada) Bu kadar spoiler yeter.

Ben hayatımda böyle bir yaşama azmi, hayatta kalma güdüsü ve mücadelesi görmedim. Arada kendimi rahatlatmak için Çölde Kutup Ayısı esprisini hatırlattım. Bazı sahnelerde kulaklarımı ve gözlerimi kapattım. O derece gerçekçiydi. 

Kısacası doğanın insana ihtiyacı yok ve insan ne kadar doğaya hükmedebildiğini sansa da yeri geliyor eli kolu bağlı kalıveriyor. 

Filmin sonu yumuşatılan Kırmızı Başlıklı Kız ve Ağustos Böceği ve Karınca masalı misali bitiyor. Belki öyle bitmeseydi daha çarpıcı olabilirdi. 

Film Değerlendirmesi: Nilüfer Şen 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İçerik Üreticilerine Açık Çağrı

  Yazarlar, çevirmenler, metin yazarları, reklam yazarları… Bu çağrı, yaşamını kalemiyle idame ettiren herkese... 2003’ten bu yana yazın dünyasının farklı alanlarında çalışan biri olarak,  sizleri yapay zekâ ile içerik üretimi konusunda biraz sağduyuya davet ediyorum. 1980 doğumluyum. Analogdan dijitale geçen son neslin bir temsilcisi olarak söylüyorum: Yapay zekâ ile yazılmış metinler orijinal kalemden çıkanlarla karşılaştırıldığında sırıtıyor. İlk birkaç cümlede, birkaç anahtar kelimede kendini ele veriyor.  Ve benim gibi bunu şıp diye anlayan çok fazla içerik üreticisi var. Ne kadar uğraşsanız da, şu anki haliyle hiçbir yapay zekâya  otantik bir üslup, ruh ya da karakter kazandıramıyorsunuz. (En azından şimdilik… ) ChatGPT dahil birçok araç, “marketing” jargonuna bulanmış, keyword’lerle dolu, tanıdık, tekdüze, yapay bir dil kullanıyor. Ve bu da metinlerin güvenilirliğini ve inandırıcılığını yitiriyor. Bu, özellikle de yıllanmış içerik üreticileri için kabul ...

Kaldığımız Yerden Devam

Tekrar Merhaba :) Bir süredir yazılarıma ara vermiş olsam da, kelimelerle kurduğum köprüyü yeniden inşa etmenin zamanı geldi. 2023’te bıraktığım yerden, yeni gözlemler ve taze bir bakış açısıyla devam ediyorum. Bu süreçte hem dünyada hem de kendi yaşamımda pek çok şey değişti; bu değişimlerin bana kattığı derinlik, yazılarımın da yolculuğuna yansıyacak. Bundan böyle bloğumda kitap değerlendirmelerine, iklimsel ve çevresel gelişmelere, sanatın ilham verici dünyasına dair paylaşımlara daha fazla yer vereceğim. Hem eleştirel hem de merak dolu bir gözle, okuduklarımı, gördüklerimi ve düşündüklerimi sizlerle paylaşmayı dört gözle bekliyorum. Yazılarımda, sadece bilgi vermek değil, aynı zamanda birlikte düşünebileceğimiz, tartışabileceğimiz ve ilham alabileceğimiz bir alan açmak niyetindeyim. Nilüfer Şen Çakar

Dijital Çağda Entelektüel Üretimin Paradoksu

  Günümüz kültürel ve entelektüel üretim ortamında, sanatçılar, bilim insanları ve yazınsal/düşünsel üreticiler, yaratıcı emeklerini görünür kılma zorunluluğu ile karşı karşıya. Dijital ve sosyal medya platformlarının hegemonik etkisi, üreticileri adeta birer pazarlamacı veya reklamcı gibi hareket etmeye mecbur bırakmakta; üretimin kendisi, görünürlük stratejileri ile şekillenen bir rekabet alanına tabi kılınmaktadır. Bu durum, J. S. Mill’in “yaratıcı özgürlük” ve Hannah Arendt’in “insani faaliyetlerin hiyerarşisi” üzerine kurduğu düşünceleri çağrıştıracak biçimde, derin çalışma, odaklanma ve içe dönük üretim süreçlerini sistematik olarak baskılamakta; dolayısıyla yaratıcı potansiyelin önemli bir kısmı, görünürlük ve tanıtım zorunlulukları için tahsis edilen zamana dönüşmektedir. Sosyal medyanın zorunlulukları, üreticileri kendi alanlarının dışındaki iletişim ve PR faaliyetlerine yönlendirerek, üretken zamanın ve yaratıcı enerjinin kaybına yol açıyor. Bourdieu’nün kültürel sermaye...