Nisan ayıydı. İşimden yeni ayrılmıştım. Bir öğleden sonra mavi korkuluklu uzun balkonumda oturup kahvem elimde en sevdiğim dergiyi okumaya koyuldum. Sayfaları çevirirken şehir hayatında sıkışıp kaldığımı unutuyordum. Renk renk çiçeklerle dolu bahçe fotoğraflarına bakarken hayallere dalıyordum.
“Bahçenizin ya da balkonunuzun birkaç fotoğrafını gönderin, güzelleştirelim” diyordu Öncesi Sonrası bölümünün sonunda. Başvurmaya karar verdim.
“Sayın Balkon Bahçe Yetkilileri,
Derginizi uzun süredir beğenerek okuyorum. Balkonumu güzelleştirirseniz çok sevinirim. Sevgiyle kalın.
Sırma Arslan”
Balkonumuzun birkaç farklı açıdan fotoğrafını ekleyip e-postama ekledim. Cevabı beklemeye koyuldum.
“İyi günler Sırma Hanım’la mı görüşüyoruz?”
“Evet benim buyurun”
“Sırma Hanım Balkon Bahçe Dergisi’nden arıyoruz. Önümüzdeki ayın Öncesi Sonrası talihlisi siz seçildiniz.”
Sevinçten ne diyeceğimi bilemedim. Telefondakilere açık adresi verip ev ahalisine koştum.
“Anne Balkon Bahçe, bize geliyor”
“Ne balkonu ne bahçesi?” dedi annem şaşırarak
“Dergiye başvurdum. Balkon dekorasyonu için. Bizi seçmişler!”
Dergiden gelecekleri günün sabahında balkonu boşalttık. İki beyaz plastik sandalye ve tahta masayı apartman görevlisine verdik. Güneşte durmaktan ağarmış balkon şemsiyesini çöpe attık.
“Akşam sefalarım kalacak yalnız” dedi annem.
“Tabi ki. Atacak halimiz yok güzelim çiçekleri. Bir yer buluruz”
“Kaçta gelecekler demiştin?”
“Öğlen demişlerdi”
Annem bir gün öncesinden bir sürü hazırlık yapmıştı.
“Kızım masayı da hazır etsek mi?”
“Şu balkona bir paspas yapayım da geliyorum”
Salon masasını kurduk. Dolmalar, kekler, börekler…Annemle balkona geçip beklemeye koyulduk. Yarıma doğru bir kamyonet ve bir araba bizim sokağa girdiler. Üç kişi arabadan indi. Birinin omzunda çantası, boynunda da fotoğraf makinası asılıydı. Diğer iki bayan da başlarını kaldırınca balkonda bizi gördü.
“Geldiler anne!”
“Aşağı in hemen karşılayalım.”
Aşağı indiğimde giriş katındaki meraklı komşumuz gelenleri sorguya çekmeye başlamıştı bile.
“Kime gelmiştiniz? Çekim mi var? Nereden geliyorsunuz?”
Komşumuz sorularıyla onları daha fazla bunaltmadan duruma el koydum.
“Hoşgeldiniz! Ben Sırma. İkinci kata çıkacağız”
“Merhaba ben Derya” dedi sarışın otuz yaşlarında olanı
Uzun boylu koyu kıvırcık saçlı diğeri ise “Ben de Hale” deyip merdivenlerden çıkmaya başladı.
“Kamyoneti nereye park edebiliriz acaba?” diye sordu fotoğraf makineli çocuk.
Tüm park yerleri dolu olduğundan boş yer açılana kadar kamyonet iki üç tur yapmak zorunda kaldı.
En sonunda aranan yer bulundu. Hepimiz aşağı inip saksıları ve küçük eşyaları taşımaya başladık. Neler yoktu ki! Rengarenk dracenalar, acuba japonicalar, picealar, pittosporum ve sapsarı hercai menekşeler.
“Lütfen siz zahmet etmeyin” dedi Derya.
“Olur mu öyle şey evladım. Bir ucundan tutalım biz de”
Sıra küçük eşyalara gelmişti. Hasır saksılar, renkli mumluklar, gökkuşağı renginde paspaslar, yeşil bir battaniye…
“Gerisini Tunç’la şoför halleder.” dedi Derya sıra büyük eşyaları yukarı çıkarmaya gelince.
İki adet hasır sandalye ve şirin, kullanışlı tik sehpa da eve taşındıktan sonra sıra yerleştirmeye gelmişti.
Derya fotoğrafçı Tunç’a seslendi. “İstersen balkonun boş çekimlerinden başlayalım.” Tunç çantasını aldı. Tripodunu da yanında getirmişti. Ayarlamalarını yaptı ve çekime başladı. Biz de o sırada salonda sohbete koyulduk.
“Balkonunuz çok güzelmiş” dedi Hale.
“Gerçekten büyük bir balkon. Şimdi yeni yapılarda bu tip balkon yapılmıyor.”
“Biraz da ona güvenerek başvurdum.”
“Evladım bir şeyler yiyip içmek ister misiniz?” diye sordu annem.
“Çok teşekkürler. Şimdi almayalım. İşimiz bittikten sonra olabilir”
Tunç balkonun “Öncesi” çekimlerini yaptıktan sonra hummalı çalışma başladı. Ekip balkona şöyle bir göz attıktan sonra bir süre neyin nereye gelmesi gerektiğine dair görüştü. Bir iki denemeden sonra mobilyaların yerleri belirlendi.
“Anne çok güzel şeyler getirmişler” diye fısıldadım
“Evet evet. Özellikle şu duvar süsünü çok beğendim”
Arada balkonun kapısından yardım edebileceğim bir şey olup olmadığını soruyordum. Boylu bitkileri arka planda kullandılar. Balkonun gölge kısmına gölgeyi seven koyu yeşil Osmanlı çimini yerleştirdiler. Hasır saksılara sarı hercai menekşeleri koydular. Paspasları balkonun ortasına, mobilyalarla simetrik olarak serdiler. Aksesuarlarla etrafı süsledikten sonra sıra “Sonrası” çekimlerine geldi.
“Siz dergide çalışmaya nasıl başladınız?” diye sordum salona giren Hale ve Derya’ya.
“Ben peyzaj mimarıyım” dedi Hale
“Benim bölümüm biraz ilgisiz. İspanyol Dili ve Edebiyatı mezunuyum”
“Ne güzel! Hem yazı işlerinde çalışıyorsunuz. Hem de ofis dışında değişik yerleri görme fırsatınız oluyor” dedim
Yaklaşık on dakika sonra “Sonrası” çekimlerini bitiren Tunç içeri girdi.
“Tunç da çevre mühendisidir”
“Ne tesadüf ben de” dedim.
“Ama fotoğrafçılığa merak sardım. Kendi stüdyomu kurdum”
“Hadi bakalım.” dedi elindeki çaydanlıkla masaya gelen annem. “Artık sofraya geçebiliriz”
“Oo donatmışsınız sofrayı”
Keyifli bir yemek ve sohbetin eşliğinde zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. Konu dönüp dolaşıp iş hayatına geldi. Herkes işinin olumlu ve olumsuz yanlarından bahsetti. Ben de daha yaratıcı bir iş araştırdığımı söyledim. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. Akşamüstü beşe doğru ekip ayaklandı.
“Bize müsaade. Herşey çok güzel olmuş.”
“Evet ellerinize sağlık. Ziyafet hazırlamışsınız”
“Asıl sizin ellerinize sağlık yavrum. Balkonumuzu şenlendirdiniz.” dedi annem.
Aradan bir ay geçmişti. Telefonum çaldı. Arayan Balkon Bahçe insan kaynakları sorumlusuydu.
“Derya Hanım’ın tavsiyesi üzerine arıyoruz. Yarın sabah sizinle görüşmek isteriz.”
Yazan: Nilüfer Şen
Yorumlar
Yorum Gönder