Ana içeriğe atla

GÜZELLİK VE YÜCELİK DUYGULARI ÜZERİNE GÖZLEMLER



GÜZELLİK VE YÜCELİK DUYGULARI ÜZERİNE GÖZLEMLER 

Kitabın Özgün Adı: Beobachtungen Über Das Gefühl des Schönen und Erhabenen

Immanuel Kant

Hil Yayın

2010

ISBN: 978 - 975 - 7638 - 39 - 1

63 Sayfa

8 TL

Immanuel Kant'ın Saf Aklın Eleştirisi, Pratik Aklın Eleştirisi ve Yargı Gücünün Eleştirisi eserlerini çoğumuz biliyoruz. Felsefeye ilgili olunup da bunlardan en az birinin okunmamış olmasına ihtimal vermiyorum. Bu kitabını ise sahaflarda gezerken tesadüfen buldum. Kant'ın akademideki ilk yıllarının ürünüymüş. 

Kitabın arka kapağındaki açıklama çok ilgimi çekti:

"Güzellik ve Yücelik Duyguları Üzerine Gözlemler, Kant'ın büyük eleştiri üçlüsünün estetiğe ayırdığı parçası Yargı Gücünün Eleştirisinden çok önce, insan duyarlığını ve duygularını ele aldığı ilk çalışmasıdır. Henüz kırk yaşında genç bir üniversite hocasıyken yazdığı bu kitap, sek felsefesi ve kuru üslubuyla tanınan Kant'ın felsefi olduğu kadar edebi nitelikli denemeler üretmek konusunda da yetenekli olduğunu gösteriyor. Estetik ve ahlaki bir varlık olarak insanı, felsefecinin değil, gözlemcinin gözüyle incelemeyi vaat eden çalışma bir yandan da ilk homo criticus'un dahi zamanımızda hala kurtulamadığı cinsiyetçi ve ırkçı önyargılarından payını fazlasıyla almış olduğunu kanıtlıyor."

Kitap Güzellik ve Yücelik Duygularının Farklı Nesneleri Üzerine, Genel Olarak İnsanda Güzelliğin ve Yüceliğin Öznitelikleri Üzerine, İki Cinsin Karşılıklı İlişkilerinde Güzellik ve Yücelik Ayrımı Üzerine ve Güzelliğin ve Yüceliğin Birbirinden Ayrı Duygularına Dayandıkları Ölçüde, Ulusal Karakteristikler Üzerine bölümlerinden oluşuyor.

“Emotion is foreign to beauty” diyen Kant’a göre kavrayış üstün gelirse amaçsızlık, hayal gücü üstün gelirse ilgisizlik bozulur. Güzelin öncü yetisi olan Einbildungskraft (imgelem gücü) ya da Yücenin öncü yetisi olan Vernunft'tur (Akıl). 

Kant “Güzellik ve Yücelik Üzerine Gözlemler” adlı bu kitabında şöyle der: 

“Kutsal bir koruda uzun meşe ağaçları ve ıssız gölgeler yücedir; çiçeklikler, alçak çitler ve şekilli budanmış ağaçlar güzeldir. Gece yücedir, gündüz güzeldir. Yüce harekete geçirir. Güzel büyüler” 

Sanat eserindeki "Geist" yani Ruh meselesi içinse şöyle der:

“En azından bir ölçüde güzel sanat yapıtı olarak görünmeleri beklenen belli ürünler üzerine onların ruhsuz olduklarını söyleriz, üstelik onlarda beğeni açısından kınanacak hiçbir şey bulamasak bile. Bir şiir pekala düzgün ve incelikli olabilir, ama ruhsuzdur” 

Kendi yazdığım şiirleri beğenmem genellikle. O yüzden Kant'ın yukarıda anlattığı "ruhsuz"luğu anlayabiliyorum. Ama yazdığım novella ile ilgili Kant'ın bu eserini okuduktan sonra edebi açıdan umutlanmadım değil. Kırk yaşından sonra Eleştiri Üçlemesini yaratabiliyorsa bir insan demek ki hiçbir şey için geç değil diye düşünüyorum. Bahsedilen ırkçı ve cinsiyetçi yaklaşımı ben de fark ettim. Amiyane bir tabirle her güzelin bir kusuru vardır demek istiyorum. Keşke benim de kuru bir üslubum olsa da bir Kant olabilsem :)

Kitap Değerlendirmesi: Nilüfer Şen 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İçerik Üreticilerine Açık Çağrı

  Yazarlar, çevirmenler, metin yazarları, reklam yazarları… Bu çağrı, yaşamını kalemiyle idame ettiren herkese... 2003’ten bu yana yazın dünyasının farklı alanlarında çalışan biri olarak,  sizleri yapay zekâ ile içerik üretimi konusunda biraz sağduyuya davet ediyorum. 1980 doğumluyum. Analogdan dijitale geçen son neslin bir temsilcisi olarak söylüyorum: Yapay zekâ ile yazılmış metinler orijinal kalemden çıkanlarla karşılaştırıldığında sırıtıyor. İlk birkaç cümlede, birkaç anahtar kelimede kendini ele veriyor.  Ve benim gibi bunu şıp diye anlayan çok fazla içerik üreticisi var. Ne kadar uğraşsanız da, şu anki haliyle hiçbir yapay zekâya  otantik bir üslup, ruh ya da karakter kazandıramıyorsunuz. (En azından şimdilik… ) ChatGPT dahil birçok araç, “marketing” jargonuna bulanmış, keyword’lerle dolu, tanıdık, tekdüze, yapay bir dil kullanıyor. Ve bu da metinlerin güvenilirliğini ve inandırıcılığını yitiriyor. Bu, özellikle de yıllanmış içerik üreticileri için kabul ...

Kaldığımız Yerden Devam

Tekrar Merhaba :) Bir süredir yazılarıma ara vermiş olsam da, kelimelerle kurduğum köprüyü yeniden inşa etmenin zamanı geldi. 2023’te bıraktığım yerden, yeni gözlemler ve taze bir bakış açısıyla devam ediyorum. Bu süreçte hem dünyada hem de kendi yaşamımda pek çok şey değişti; bu değişimlerin bana kattığı derinlik, yazılarımın da yolculuğuna yansıyacak. Bundan böyle bloğumda kitap değerlendirmelerine, iklimsel ve çevresel gelişmelere, sanatın ilham verici dünyasına dair paylaşımlara daha fazla yer vereceğim. Hem eleştirel hem de merak dolu bir gözle, okuduklarımı, gördüklerimi ve düşündüklerimi sizlerle paylaşmayı dört gözle bekliyorum. Yazılarımda, sadece bilgi vermek değil, aynı zamanda birlikte düşünebileceğimiz, tartışabileceğimiz ve ilham alabileceğimiz bir alan açmak niyetindeyim. Nilüfer Şen Çakar

Dijital Çağda Entelektüel Üretimin Paradoksu

  Günümüz kültürel ve entelektüel üretim ortamında, sanatçılar, bilim insanları ve yazınsal/düşünsel üreticiler, yaratıcı emeklerini görünür kılma zorunluluğu ile karşı karşıya. Dijital ve sosyal medya platformlarının hegemonik etkisi, üreticileri adeta birer pazarlamacı veya reklamcı gibi hareket etmeye mecbur bırakmakta; üretimin kendisi, görünürlük stratejileri ile şekillenen bir rekabet alanına tabi kılınmaktadır. Bu durum, J. S. Mill’in “yaratıcı özgürlük” ve Hannah Arendt’in “insani faaliyetlerin hiyerarşisi” üzerine kurduğu düşünceleri çağrıştıracak biçimde, derin çalışma, odaklanma ve içe dönük üretim süreçlerini sistematik olarak baskılamakta; dolayısıyla yaratıcı potansiyelin önemli bir kısmı, görünürlük ve tanıtım zorunlulukları için tahsis edilen zamana dönüşmektedir. Sosyal medyanın zorunlulukları, üreticileri kendi alanlarının dışındaki iletişim ve PR faaliyetlerine yönlendirerek, üretken zamanın ve yaratıcı enerjinin kaybına yol açıyor. Bourdieu’nün kültürel sermaye...