AYLAK ADAM
Yusuf Atılgan
Can Yayınları
1. Basım: Varlık Yayınları, 1959
Can Yayınları'nda 1. Basım: 2017
2. Basım Ocak 2019, İstanbul
190 Sayfa
15 TL
ISBN 978 - 975 - 07 - 3564 - 6
"Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam'ı yayımlandığı günden bu yana edebiyatımızın en sevilen, üzerinde en çok tartışılan romanlarından biri oldu. Roman, 60'lı yılların başında bizimle birlikte tüm dünyada da konuşulmaya başlayan kentli aylak aydın bireyi konu alıyor."
Roman üzerine zaten kitabın arka kapağında da yazıldığı üzere çokça yazılmış ve tartışılmış. Ben de naçizane görüşlerimi dile getireyim. Öncelikle romanın yazım diline hayran kaldım. Öyle zamansız diyaloglar var ki olaylar günümüzde mi yaşanıyor ellili altmışlı yıllarda mı anlamak mümkün değil. Akıcı, doğal, zorlamasız bir üslup. Bu kadar doğal ve güncel diyaloglar olmasına karşılık geçmişin ruhunu, olayların geçtiği mekan ve zamanı da gözünüzde rahatlıkla canlandırabiliyorsunuz. Klasik nedir sorusunun cevabı bunda saklı olsa gerek.
O zamanki toplumun değer yargılarıyla bugünkü toplumun içinde bulunduğu atmosfer arasında farklar ve benzerlikler olmakla birlikte şehirli aydın bireyin yalnızlığı, soyutlanmışlığı, topluma ayak uyduramayışı ve sorgulamaları ise hiç değişmemiş.
Kitapta en sevdiğim bölümlerin birinden bir alıntı:
"Kocaman sinemalar yapmalı. Bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. İyi bir film görsünler. Sokağa hep birden çıksınlar..." Kafasından geçene güldü. Duraktakiler dönüp baktılar. Kadının biri kaşlarını çattı. Sokakta kendi kendine sesli gülünemeyeceğini bilmeyen yoktu. "Ne adamlar be. Güldüysem güldüm, size ne? Duramadı orda, yürüdü. Eve gitmeyecek. İçindeki 'sinemadan çıkmış kişi'yi öldürdüler. Sağ kalan sıkıntılı, kızgın. Hep ölçülü-biçimli mi davranmak gerek? Kim demiş? Başkaları onu eve gidecek sanırken o bir meyhanede içecek. Yolun çivisiz yerinden karşıya geçti. Kayıp giden otomobiller duraksadılar. Bir şoför sövdü. O duymadı."
Müthiş tespitlere bir örnek daha:
"Ertesi gün sıkıcı bir sabahla başlayacaktı. Kimbilir iç sıkıntısı olmasa, belki insanlar işe gitmeyi unuturlardı. "İş avutur." derdi babası. O böyle avuntu istemiyordu. Bir örnek yazılar yazmak, bir örnek dersler vermek, bir örnek çekiç sallamaktı onların iş dedikleri. Kornasını ötekilerden başka öttüren bir şoför, çekicini başka ahenkle sallayan bir demirci bile ikinci gün kendi kendini tekrarlıyordu. Yaşamanın amacı alışkanlıktı. Rahatlıktı. Çoğunluk çabadan, yenilikten korkuyordu. Ne kolaydı onlara uymak!..."
Daha fazla söze gerek yok sanırım.
Kitap Değerlendirmesi: Nilüfer Şen
Yorumlar
Yorum Gönder