Ana içeriğe atla

MADE IN DAGENHAM


Made In Dagenham (Dagenham Yapımı ya da Dagenham'da Başladı) 2010 yapımı bir film. Günün anlam ve önemine uygun olur diye düşünüyorum. Filmin Türkiye'de gösterime girdiğini hayal meyal hatırlıyorum. Yalnız ismi Kadının Fendi olarak çevrilmiş. Daha uygun bir isim düşünülebilirdi. Kadın kurnazlıkta erkeği yendi anlamına gelen Kadının Fendi başlığı, filmin içeriğiyle uyuşmuyor. 

Zira bu filmde 1968'de İngiltere Dagenham Ford Fabrikasında kadın işçilerin cinsiyet ayrımcılığına karşı protestosu işleniyor. Kadın işçiler erkeklerle eşit haklar (başta maaş) için canla başla mücadele ediyor. Başta ustabaşı ve kadınların eşleri dahil olmak üzere erkekler de onlara yardımcı oluyor. Öte yandan zaman içinde grev uzayıp işler ciddiye binince türlü sıkıntılarla karşılaşıyor kadınlar. Fakat geri adım atmıyorlar ve hak taleplerinden vazgeçmiyorlar. Bir kaç tanesi hariç. 

Her neyse kadının kurnazlık yaptığı filan yok bu filmde. Baya direkt biçimde hakkı olanın peşinden gidiyor. Alavere dalavere yapmıyor. O yüzden filmin başlığından çok hoşlanamadım. Yine de Dagenham'da Başladı dense filme sıfır izleyici geleceğini düşünmüş olmalılar ki böyle bir isim vermişler. Onları da anlıyorum.

Sonuç olarak güzel bir film:) İzlenesi...

Film Değerlendirmesi: Nilüfer Şen 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İçerik Üreticilerine Açık Çağrı

  Yazarlar, çevirmenler, metin yazarları, reklam yazarları… Bu çağrı, yaşamını kalemiyle idame ettiren herkese... 2003’ten bu yana yazın dünyasının farklı alanlarında çalışan biri olarak,  sizleri yapay zekâ ile içerik üretimi konusunda biraz sağduyuya davet ediyorum. 1980 doğumluyum. Analogdan dijitale geçen son neslin bir temsilcisi olarak söylüyorum: Yapay zekâ ile yazılmış metinler orijinal kalemden çıkanlarla karşılaştırıldığında sırıtıyor. İlk birkaç cümlede, birkaç anahtar kelimede kendini ele veriyor.  Ve benim gibi bunu şıp diye anlayan çok fazla içerik üreticisi var. Ne kadar uğraşsanız da, şu anki haliyle hiçbir yapay zekâya  otantik bir üslup, ruh ya da karakter kazandıramıyorsunuz. (En azından şimdilik… ) ChatGPT dahil birçok araç, “marketing” jargonuna bulanmış, keyword’lerle dolu, tanıdık, tekdüze, yapay bir dil kullanıyor. Ve bu da metinlerin güvenilirliğini ve inandırıcılığını yitiriyor. Bu, özellikle de yıllanmış içerik üreticileri için kabul ...

Kaldığımız Yerden Devam

Tekrar Merhaba :) Bir süredir yazılarıma ara vermiş olsam da, kelimelerle kurduğum köprüyü yeniden inşa etmenin zamanı geldi. 2023’te bıraktığım yerden, yeni gözlemler ve taze bir bakış açısıyla devam ediyorum. Bu süreçte hem dünyada hem de kendi yaşamımda pek çok şey değişti; bu değişimlerin bana kattığı derinlik, yazılarımın da yolculuğuna yansıyacak. Bundan böyle bloğumda kitap değerlendirmelerine, iklimsel ve çevresel gelişmelere, sanatın ilham verici dünyasına dair paylaşımlara daha fazla yer vereceğim. Hem eleştirel hem de merak dolu bir gözle, okuduklarımı, gördüklerimi ve düşündüklerimi sizlerle paylaşmayı dört gözle bekliyorum. Yazılarımda, sadece bilgi vermek değil, aynı zamanda birlikte düşünebileceğimiz, tartışabileceğimiz ve ilham alabileceğimiz bir alan açmak niyetindeyim. Nilüfer Şen Çakar

Dijital Çağda Entelektüel Üretimin Paradoksu

  Günümüz kültürel ve entelektüel üretim ortamında, sanatçılar, bilim insanları ve yazınsal/düşünsel üreticiler, yaratıcı emeklerini görünür kılma zorunluluğu ile karşı karşıya. Dijital ve sosyal medya platformlarının hegemonik etkisi, üreticileri adeta birer pazarlamacı veya reklamcı gibi hareket etmeye mecbur bırakmakta; üretimin kendisi, görünürlük stratejileri ile şekillenen bir rekabet alanına tabi kılınmaktadır. Bu durum, J. S. Mill’in “yaratıcı özgürlük” ve Hannah Arendt’in “insani faaliyetlerin hiyerarşisi” üzerine kurduğu düşünceleri çağrıştıracak biçimde, derin çalışma, odaklanma ve içe dönük üretim süreçlerini sistematik olarak baskılamakta; dolayısıyla yaratıcı potansiyelin önemli bir kısmı, görünürlük ve tanıtım zorunlulukları için tahsis edilen zamana dönüşmektedir. Sosyal medyanın zorunlulukları, üreticileri kendi alanlarının dışındaki iletişim ve PR faaliyetlerine yönlendirerek, üretken zamanın ve yaratıcı enerjinin kaybına yol açıyor. Bourdieu’nün kültürel sermaye...